Yaşamı On Yıla Sığdıranlar (Adem) – Mustafa Özkan

Ülkenin her yerinde olduğu gibi, Samsun’da da sivil faşist güçler polis korumasıyla toplumsal muhalefete saldırıyor, sesleri kısmaya çalışıyordu. Mahalleler yaşanılamaz hale gelmişti. Saldırganlar karakolların bir kapısından girip, diğerinden çıktıkları için, daha çok cesaretleniyorlardı. Direniş gösterenler ya yok ediliyor, ya tutuklanıyor, ya da kaçmak zorunda bırakılıyordu. Silahlı sivil faşist güçlerin dolaşmadığı, Çiftlik Mahallesi dışında Samsun’un bir kaç mahallesi kalmıştı. Kadıköy Mahallesi Çiftlik civarlarında olmamasına rağmen, saldırılara halkıyla birlikte direndiği için, teslim olmuyordu. Kadıköy’ün etrafı yavaş yavaş kuşatılıyordu. Fatih Mahallesi direndikçe, gençler toplanıyor, yerlerine yerleştirilenler saldırganlıkta sınır tanımıyorlardı. Yaralanmalı çatışmalar, yerini çoktan ölümlü çatışmalara bırakmıştı. Sağcılardan ölenlerin failleri bulunamasa bile, ihtimaller değerlendiriliyor denilerek bir sürü insan işkencelerden geçiriliyor; öldürülen solcuysa ve faili ortadaysa bile, deliller yetersiz denilerek salınıyordu! Reşadiye Mahallesi’nin alt kavşağındaki Melek Hanım Apartmanı’na Melek İstif tarafından kiralık katiller yerleştirilince, 88’ler yaşanamaz hale gelmiş, Rasathane Mahallesi saldırıların hedefi olmaya başlamıştı.

Harun Karadeniz’in baba evi Rasathane’deydi. Onların bitişiklerinde ise İGD sempatizanı Adem ve İGD’li Mehmet Ali Tok’un evleri vardı. Tedirginlik yaşandığını bildiren eylemler yapılmaya başlanmıştı. Modern pazar ve civarında bildiriler dağıtıp korsan gösteriler yapılıyordu sivil ve resmi güçlerin saldırılarını deşifre eden. 88’lere bitişik olan dostlarının evlerini saldırılara karşı yalnız bırakmayacaklarını dosta düşmana ilan ediyordu İlerici Gençler! Özellikle mahalleli kadınlar, kendilerinden biri kabul ediyordu gençleri! Mahallenin erkekleri çekimserdi bana da dokunulur kaygısıyla, ama kadınlar kaygılarını yenmişti.! İGD’liler, mahallenin gençleriyle mahalleyi savunurken, İKD’liler kadınlarla birlikteydiler. Kısacası tüm Birlik Dayanışma örgütleri, başta arkadaşlarını korumak olmak üzere, Samsun direnişinin bir yerlerinden tutmak için seferber olmuştu. Mahalleli artık onları akşamları da evlerine göndermiyorlardı. Yukardan gelen saldırganlıklara siper olarak düşünülüyordu gençler! Çünkü, yukardan gelenler haraç istiyorlardı mafyavari, İlerici Gençler arkadaşlarını savunuyordu!

Mahalleli nezdinde İGD’li gençlerin bu şekilde kabullenilmesi, güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlamıştı. Gözaltına alma ve tutuklamalara mahallenin kadınları karşılık veriyorlardı. Her hangi biri emniyete götürülünce, kadınlar emniyetin etrafını çevirip gençleri geri alıyordu. Dayanışmalar artıkça, mahallenin gençleri, İlerici Gençlerle; kadınları ise İlerici Kadınlarla beraber mücadeleyi yükseltiyorlardı!

22 Nisan 1980 Günü Adem’i vurdular haberi geldi. Adem Tok mahalleli gençler içinde en sivrileni ve cesuruydu. Lise öğrencisiydi henüz. 16-17 yaşlarındaydı Adem! Mahalle’ye polislerle ortaklaşa bir saldırı düzenleyenleri, arkadaşlarıyla sokakta sohbet ederken fark eden Adem, saldırganların silahlarını çektiğini görünce, arkadaşlarını kurtarmak için araçların arkasına itmeye çalışırken, kurşunlara hedef olduğu duyuldu. Hemen hastaneye koşanlara tehditler yağmaya başladı. O zamanlar SSK Hastanesi’nin yanı faşist güçler tarafından kontrol edildiği için, Adem’i yalnızlaştırıp, yarım kalan iş tamamlanmak isteniyordu… Ama olmadı! Adem’i yalnız bırakmamakta kararlı olan kadınlar ve gençler nöbet alanına çevirdi SSK Hastanesi’ni!

Mahalle’nin düşürülmesi için yapılan eylem geri tepmişti. Özellikle mahallenin kadınları sopaları eline almış, silahlarla mahalleye saldıran siviller kadar güvenlik güçlerine de sopalarını gösteriyorlardı! Artık polisler bile mahalleye öyle uluorta giremiyorlardı. Savcılık izinleri ve lütfenlerle giriyorlardı mahalleye! Sivil saldırganların ise silahlarına karşı isyan sözcükleriyle saldırıyordu kadınlar! Tehditlere boyun eğen yoktu. Adem’in, vurulması, mahalleyi daha da direngen hale getirmişti. Artık İGD’li gençlerden biri mahalleye bir gün bile gelmese mahalleli nerede olduğunu soruyor, olumsuz bir durum varsa gereği yapılıyordu.

Provokasyonlar ise daha da artmıştı. 88’lerden silah gösterip kaçanlar ve yukardan aşağı mahalleyi tarayanlar zorda kalınca, polisler imdada yetişip linç edilmekten kurtarıyordu saldırganları! Ama silahlar ellerinden alınmıyordu, kaçarken yere düşürmüş olsalar bile yenileri veriliyordu saldırganlara! Mahalle halkını ve ilericileri vazgeçirmek için, saldırılar gün geçtikçe artırılsa da vazgeçmiyordu hiç kimse! Tedirginlik ve panik yayılsın diye bir çocuğu vurup yaraladılar o sıralar. Vuranlar gözle görülüp, teşhis edilmesine rağmen, yakalanmadı ve aynı saldırganlıklarını sürdürdüler. O zamanlar İlerici Gençler arasında korku bilmeyenlerden Sedat Gürsoylu bir kaç tane silahlı militanı kovalarken ayağından vuruldu ve ayağındaki aksaklık az da olsa miras kaldı kendine! Ama her saldırı mahalleyi daha çok kenetledi. Çocuğu vurulan babaya rüşvetler teklif edilip, İGD’lilere tepki vermesi karşılığında gelecek kaygısının olmayacağı söylense de kabul etmedi çocuğun babası! Sedat ayak askıda olmasına rağmen bıraksalar dönecek gibiydi mahalleye!

Adem, güçlü fiziği ve gençliğin verdiği direnişle hızlı bir şekilde iyileşiyordu. Mahallesini soruyordu yanında bekleşen arkadaşlarına! Hastane yatağında,“ mahalleyi yalnız bırakmayın, bana bir şey olmaz” diyordu! Adem’in anası “oğullarım-kızlarım” diye sarılıyordu, oğlunun arkadaşlarına! “Bir kaç taneydiler, bir çok oldular saldırgan katiller sayesinde ama hesabını soracağım oğluma sıkılan kurşunların” diyordu!

Adem’in vurulurken arkadaşlarına zarar verilmesini önlemesi, mahalleli gençleri daha çok bilemişti. Onlar Adem’den daha çok savunur olmuşlardı mahallelerini! Adeta koskocaman bir aile olunmuştu… Rasathane ailesi!

3 Mayıs 1980 sabahı, “Adem öldü” diye sokağı inletiyordu annesi! Harun Karadeniz’in annesi “çocuklarımızı yedi katiller” diye ağıtlar yakıyordu. Adem’in ağbisi ne yapacağını bilemez durumdaydı, kardeşini kaybetmişliğin verdiği hüzünle! Harun Karadeniz’in ağbisi sesizliğini yaşıyordu ağlamaklı olmanın! İKD’liler, İGD’liler ve mahalle halkı şaşkınlık içindeydi. Daha dün gülüp oynanmıştı Adem’le de, ne zaman hastaneden taburcu olacağı konuşulmuştu. Meğer Adem hastanede virüs kapmışta, onun için erteleniyormuş taburcu olmalar. Adem evindeydi artık, hastane günlerinde özlediği evinde! Kapıdan yiğitçe girişini beklerken, yerde yatıyordu Adem… Sevenleri ve sevdikleri şaşkın!

Artık cenaze işlemleri yapılmalıydı. Bir yürüyüş, bir başkaldırı, bir töreni hak ediyordu Adem. O yıllar sancılı yıllar. Tüm sol örgütlerin birbirleriyle sıkıntısı var. Samsun’da Birlik Dayanışma az sayıda insanlardan oluşuyor. İşçi ve öğretmen kesiminden insanlar var ama bu işler gençlik işi! Hiç gereksiz bir bildiri yayınlayıp, yerden yere vurulmuş Kurtuluş siyasetine haksızlık edilerek! Cenazeler az kişiyle kaldırılırsa izin vermiyor güvenlik güçleri de alıyor en sevdiğinin cenazesini bile elinden insanların! Kurtuluşçular’ın bireysel katılanları dışında katılımının olmayacağı öğrenildi. Dev-Yolcular “Rasathane mücadelesini birlikte yürütelim’ teklifine olumlu yanıt vermediniz, kendinizi dev aynasında görüyorsunuz, o zaman kaldırın cenazenizi” diyerek bir kaç genç dışında omuz veren olmayacağının yanıtını verdiler! Genç-Öncü ve SGB’liler var ama onlar da azınlıktalar. Halkın Kurtuluşu ile nereden çıktığı belli olmayan kan davalı İlerici Gençler!

Polisler evin önünde helallik dışında hiç bir şeye izin vermeyeceği tehditlerini savuruyor. O sırada Adem’in arkadaşları olduğunu söyleyen Halkın Kurtuluşu siyasetinden on kişilik genç grup “biz cenazeye katılacağız itirazınız olmazsa, sloganlarda falan aksilik olmaz” dediler, cenaze bu ne denilir ki denildi. Sonradan Birlik Dayanışma ve TKP’nin yöneticileri bu durumu eleştiri konusu yaptılar, hatta izin verenler, en üst perdeden suçlanarak! Hangi akla hizmet ediliyordu, bilinmez! Cenazeye katılan gençler kendi örgütlerinden eleştiri almışlar mıdır bilinmez!

O kadar çırpınmalara rağmen, cenaze evinin önünde 100-150 kişi var yok! Polis sürekli dağılın anonsu yapıyor. Yürüyüş ve herhangi bir gösteri yaptırmayacaklarını söylüyorlar. İlerici Gençler ve Birlik Dayanışma Örgütleri, ne pahasına olursa olsun, arkadaşımızı doğru dürüst uğurlayacakları konusunda kararlılar ama ilk saldırıda dağıtılıp, gözaltına alınacaklarını, cenazenin ise polislerin inisiyatifine geçeceğini düşünmekten kendilerini alamıyorlar! O sırada mahallenin tüm evlerinden “Faşizme Geçit Yok, Kahrolsun Katiller ve Polisler” sloganlarıyla kadınlar cenaze evi önüne yürümeye başladı. Aralarında tek-tük erkeklerde olsa, gelenlerin büyük çoğunluğu kadınlardı. Polis kordonunu iteleyerek geliyorlardı. Polisler, polislerle cebelleşenler ve Yenidoğan Mahallesi’yle 88’lerden cenazenin ortada kalacağını bekleyerek sevinçten dört köşe olanlar şaşkınlık içindeydiler. Sivil saldırganlar kargaşa bekliyorlardı mahalleye girmek için, polisler gençleri almak için bahane üretiyorlardı ki, mahalleye kendi yetiştirdikleri yerleşsin! Ama olmadı. Başörtülü ve baş örtüsüz kadınların isyanı en kalabalık cenazelerden birine dönüştürmüştü Adem’in son yolculuğunu! Polisler geri çekilmek zorunda kaldı ve arkadaşlarını uğurlamanın hüznü kaldı İGD’li gençler ve mahalle halkında!

Adem’in ölümüyle annesi bir kaç kat daha fazla sahiplendi gençleri. İGD’li gençler oğullarıydı artık. İKD’liler kızları. Adem’in katledilmesi katillere o mahalleye çöreklenme imkanı vermedi, dayanışmalar sayesinde! 12 Eylül’e gelene kadar direndi Rasathane halkı İlerici Gençlerle beraber! Adem’in hastane yatağında “beni bırakın mahalleye sahip çıkın” sözü yerde bırakılmadı! Ama anacığının “oğluma sıkılan kurşunların hesabını soracağım” sözleri yerde kaldı ne yazık! Hep o hesap günlerini bekleyerek, yaşama veda etti de, oğlunun mezarına konuldu vasiyet ettiği gibi! Şimdi koyun koyuna yatıyorlar Samsun Asri Mezarlığı’nda ana, oğul!

12 Eylül karabasanı, Rasathane Mahallesi’nin kadınlarının, İlerici Gençlerin ve İlerici Kadınların bir kısmını cezaevlerine ve işkencelere yolladı. Kaçanlar oldu uzun yıllar. Adem’in abisi Mehmet Ali, kaçarak kurtuldu 12 Eylül işkencelerinden! Mahalleye özel bir çalışma başlattı 12 Eylül rejimi ve artçıları! Din-iman, vatan-millet eğitimleri yaşatıldı da çehresi değişti mahallenin! Ama belki de ülkeye örnek teşkil edecek bir karşı duruş sergilendi, 12 Eylül’ün en baskıcı günlerinde Rasathaneli çocukluktan gençliğe henüz geçmiş olan sekiz-on kişilik grup tarafından! 12 Eylül’ün ilk haftalarında sokakta korsan gösteri yaparak Rasathane’nin sessizliğini bozdular! Abilerinin ve ablalarının neden tutsak edilip, kovulduğunun hesabını soruyorlardı, kendilerince 12 Eylül’ün darbeci generallerine! Katiller onların çocukluklarına bakmadan, dünyayı dar ettiler çocuklara, işkence tezgahlarında ve tutsakhanelerde! O 14 ila 16 yaşlarındaki çocuklar işkenceleri tanıdı 12 Eylül zindanlarında! Generaller ve hempaları, tutan mayayı bozmak için saldırıyordu çocuklara! Adem’in arkadaşlarının en küçük yaştakileri, sonu işkencelere varsa da itiraz etmişti, 12 Eylül darbecilerine… Koskoca örgütlerin gösteremediği cesaret örneğini göstererek! İşkenceler ve aldıkları cezalar onlara başını eğdiremedi ama yaşam savaşımları içinde geri çekilenler, vazgeçenler ve inadına hala varım diyenler çıktı onların içinden! Onlar kadar Türkiyeli örgütler direnebilseydi, yaşanır mıydı o karanlık günler ve artçıları bu günler? Bu yanıtı verebilen kimse çıkmadı bu zamana kadar ve sormayı düşünen çıksa bile, sormaya cesaret edemediler!

 

:::::::::::::::