Toplumun Cehaletle Yönetimi – Firdes Can

Türkiye’de dinin toplum üzerindeki büyük etkisi, onu siyaset açısından vazgeçilmez bir araç haline getirmektedir. Bu gerçekliği dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden üretmenin ve devletin ideolojik hegemonyasını pekiştirecek din öğelerinin ön plana çıkartılmasının en önemli aracıda eğitimdir.

Eğitim burjuva devletin temel ideolojik aygıtıdır. Eğitim sisteminin, egemen ideolojiyi yurttaşlara aktarma ve meşrulaştırma temelinde gizli bir işlevle sorumlu kılındığı söylenebilir. Türkiye’de de eğitimin içeriğini belirleyen refleks devletin güncel ideolojik argümanları olmuştur.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren eğitim meselesi devlet kontrolüne alınmış ve özel bir önem gösterilmiştir. Bu programının önemli bir unsuru olan din, burjuva manipülasyon, aldatmanın ve mistifikasyonun üretiminde önemli bir rol oynamıştır. Din bu rolü diğer burjuva ideolojik aygıtlarda olduğu gibi bir zor örgütlenmesinin gölgesinde yerine getiriyor. Asker, polis zoru burada uhrevi zorla tamamlanıyor. Bu süreç kapitalist gelişmeyle birlikte onun ihtiyaçlarına uygun olarak biçimlenerek bugüne ulaşmıştır.

Dinsel ideoloji, hukukunun, ahlakının ve sağduyusunun bir kaynağı olarak burjuva devletinin yeniden örgütlenmesinde önemli bir işleve sahiptir. Devletin baskı aygıtı gibi ideolojik aygıtı ve bu aygıtım önemli bir bileşeni olan din kapitalizmin gereksinimlerine göre sürekli olarak yenilendi. Böylece burjuva toplumuyla uyumlu hale gelen yeni bir dinsellik tarzı oluştu. Bu yeni dinsellik tarzı, sömürülen sınıflara dayatılan egemen sınıf boyunduruğunun en ilkel motiflerinin kapitalist toplumda yeniden üretilmesine aracılık ediyor.

AKP iktidarı ile birlikte hız kazanan eğitimin artı-değer üretim sürecine dahil edilmesi ve kar için eğitim anlayışının özellikle 4+4+4 sitemiyle yerleştirilmesiyle birlikte eğitimin dinselleşmesi de hız kazandı.

Eğitimin özelleştirilmesiyle eğitim kurumlarının dinselleştirilmesinin iç içe geçişi; sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin piyasalaştırılmasında, dindarları hedefleyen sağlık kuruluşlarının, dini rengi ön planda tutan yardım kuruluşlarının koçbaşı olarak kullanılması tesadüf değildir.

Aslında bütün hükümetlerin ortak amacı, burjuvazi yararına, ucuz ve eğitimli işgücü ordusu yaratmaktır. Düşünmeyen, sorgulamayan, tartışmayan ve haksızlıklara boyun eğen bir kuşak, tam da patronların, sermayenin istediği işçi modelidir. AKP hükümeti de işçi çocuklarını daha genç yaşta sermayenin istediği modele göre yetiştirmek istiyor.

Sermayeleşen din ve sermaye güdümlü dindarlık, toplumun ezilen sınıflarının sermayeye tabii kılınmasının yani burjuvazinin egemen sınıf olarak örgütlenmesinde stratejik bir rol oynuyor. Yani din ‘ Allah’la kul arasında’ değil ezenle ezilen arasındaki bir ilişki olarak şekilleniyor.

Tüm toplumsal alanları ve siyaseti dini söylemler üzerine inşa eden hükümetin bunun alıcılarını da yetiştirmek için eğitimi de dinselleştirmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bunun nedeni Soma’da katledilen maden işçilerine kader dediğinde, Greve çıkan işçilere ‘grev günahtır’ diye fetva yayınlattırıldığında bu safsatalara itiraz edecek bir nesil istememelerindendir.

Eğitimdeki tüm dönüşüm piyasa için daha uygun iş gücü yetiştirmek üzerine gerçekleşirken bu iş gücünün dinsel tezlerle donatılması ve daha tamahkar bireyler olması da isteniyor.

Eğitimde gericileşme, piyasalaşmadan bağımsız değildir. Artık tartışılmaz bir biçimde ortadadır ki, Türkiye toplumu, ahlak, siyaset ve eğitim, Sünni İslam hegemonyası altına sokularak muhafazakarlaştırılmaktadır. Bu “muhafazakarlaştırma sürecinin” aynı zamanda sömürgecilik politikalarının (iç ve dış politika düzlemindeki) bütün yönleriyle konsolide edildiği bir dönemin karakteristik görünümü olduğunun da altı çizilmelidir.

Siyasal islamı genel ahlaki, siyasi ve kamusal hizmetlerin normlarını belirler unsurlarından biri olarak tarif eden mevcut burjuva laiklik anlayışına karşı, devletin dinden tümüyle elini çektiği, dinin bireylere ve dini gruplara bırakıldığı bir laiklik için mücadele önümüzde duran önemli problemlerden bir diğeridir.