Teorimizi ve Kavramları Burjuva Kirlerden Arındıralım – Yusuf Erdem

Bilindiği gibi bilimin ve devrimci teorinin temel yapı taşları, terimlerdir. Kavramlarla düşünür ve içeriği netleşmiş sağlam terimlere dayanarak yol alırız. Bilimsel devrimci terminolojiyi oluşturan tüm kavramlar ve onların içerikleri üzerinde uzlaşmadan ileriye doğru tek adım bile atamayız. Devrimci dünya görüşümüz üzerinde  – son otuz, otuz beş yıldır- birer burjuva dünya görüşü olan ulusalcılığın ve liberalizmin etkileri çok yıkıcı oldu; bıraktığımız tüm boşluklara sızdılar. Bütün temel devrimci kavramların ve terimlerin içi boşaltıldı ve yeni yeni burjuva kavramlar dilimize ve beynimize musallat edildi. Bu kavramlarla hesaplaşmadan, dilimizdeki ve devrimci teorimizdeki bu burjuva kirleri temizlemeden, sorunlarımıza dupduru devrimci teorik ve politik çözümler üretebilmemiz mümkün olmayacaktır.

Küçük burjuva aydınları, hesabı verilmemiş, toplumsal köklerinden, bağlamından koparılmış ve toplumdaki sınıfsal karşılığını gizleyen özgürlük, birey olmak, aydınlanma, ulusalcılık, yurtseverlik, sosyalizm, komünizm, komünist parti, neo-liberalizm, devrim, emperyalizm, gericilik, din,  devrim, parlamento, seçim, demokrasi, demokratik modernite, demokratik ulus… gibi kavramlarla iş görmeyi pek severler. İçi boşaltılmış bu boşluktaki kavramların büyüsüne kapılarak burjuva sınırları içinde kulaç atmak işten bile değildir.

Ben derim ki, devrimci teorimizi kuşanalım ve tüm terimleri ve kavramları burjuva kirlerden arındırarak onları bilimsel içeriğine ve arılığa kavuşturalım. Komünist olmak kuşkusuz çok zor bir şeydir ya,  “komünizmin sempatizanları” olmak da pek kolay değildir; onun da üzerimizde önemli bir sorumluluk yükü olsa gerek.

Tam da bu noktada Marks’ın bir sözünü anmanın tam da yeridir : “ Teori alanındaki pratik (çalışma, emek) kuşkusuz pratiklerin, en zorudur. en çetinidir; ne var ki en önemlisidir, en gereklisidir.”

“Sol” Nedir? / “Solda Olmak” ne Demektir?

Devrimci bir akademisyen sosyal bilimciyle söyleşirken söz döndü dolaştı, en genel anlamıyla  “Sol nedir? / Solda olmak ne demektir?” konusuna geldi. Tartışma sonunda arkadaşımla şöyle bir sonuca vardık. Bilmem bu konuda sizler ne düşünürsünüz?

Sosyal demokrat, devrimci-demokrat, sosyalist veya komünist olmaktan ve bunlar arasındaki farklardan söz etmiyoruz; en genel anlamıyla bir düşünceye, bir harekete “sol”, bir kişiye “solda”  diyebilmek için o hareketin veya kişinin bize göre şu üç niteliği aynı anda kesinlikle üzerinde taşıması gerekir:

a) İster emperyalist, ister işbirlikçi yerli olsun sömürücü burjuva sınıfına karşı; sömürülen ve ezilen işçi sınıfı ve tüm emekçilerden yana olmak,

b) Enternasyonalist olmak, yani;

– Kendininki dahil hiç bir ulusu, hiçbir halkı, hiçbir dili, hiçbir kültürü, hiçbir kimliği ve inancı bir diğerinden üstün ve ayrıcalıklı konumda görmemek; tüm halkların kardeş olabilmeleri için öncelikle eşit olmalarını savunmak,

– Tüm halkların kendi kaderlerini -arzu ederlerse ayrılma ve ayrı devlet kurma veya anayasal ve toplumsal eşitlik ortamında birlikte yaşamayı seçme- özgürce belirleme hakkını ikircimsiz savunmak,

-Hangi kimlik, kültür ve kökenden olursa olsun tüm işçilerin ulusal ve uluslararası düzeyde birlikte örgütlenmesini ve burjuvaziye karşı mücadele birliğini savunmak,

Özetle, tüm ulusal ön yargıları aşarak şunu tam bir yürek ferahlığı ve coşkuyla söyleyebilmektir: Yer gök tanığımdır ki yeryüzünden başka vatanım; yeryüzünün tüm işçileri ve emekçileri ve ezilen halklarından başka milletim yoktur!

Kesinlikle hem milliyetçi, hem solcu olunmaz; adını utangaç biçimde ulusalcı, yurtsever sıfatlarıyla örtmeye çalışsanız da, milliyetçiliğin azı çoğu olmaz. Ben Türk milliyetçiliğine de, Kürt milliyetçiliğine de karşıyım …diyerek ezen ulusun köleleştiren, inkar ve imha eden, saldırgan, asimilasyoncu milliyetçiliğine karşı, ezilen bir halkın dili, kimliği, onuru ve özgürlüğü uğruna verdiği mücadeleyi aynı kefeye koymak; yani mazlumla zalimi bir tutmak, zalimden yana olmaktır.  O zalim senin ulusun, senin devletinse eğer, sen bir sosyal şovensin demektir; adın KP olsa da, adından başka komünizmle hiçbir ilgin yoktur.

c) Solcu olabilmenin üçüncü koşulu ise dünyanın neresinde zalimlerle mazlumlar karşı karşıya gelmişlerse, hiç tereddütsüz -ve onların programları bana doğru gelmiyor, inanç ve ideolojilerimiz farklı …gibi armudun sapı var, üzümün çöpü nevinden mazeretler ileri sürmeden- zalimlere karşı mazlumların yanında yer almaktır. Bunu Subcomandante Marcos’tan esinlenerek şöyle ifade etmek isterim:

Zalimlere karşı mazlumların yanında olmak demek; Türkiye’de Kürt olmak, Sünni-Hanefi devlet dini karşısında Alevi olmak, gayri-müslim olmak, erkek zulmüne karşı kadın olmak, 1914 ve 15’lerde Ermeni, Süryani olmak, HES  ve maden şirketi patronlarına karşı özgür akan deresini, zeytin ağaçlarını, yaşamını ve geleceğini savunan köylü olmak, düşüncesini, inancını, yaşam tarzını ifade etmek için örgütlenen, gösteri yapan, yazan, konuşan tüm muhalif unsurları devlet gücüyle susturup, en acımasız biçimde ezmeye çalışan diktatörlük heveslileri karşında bedel ödemeyi göze alan kararlı muhalif olmak,  6-7 Eylüllerde Rum ve Musevi olmak, Ankara Çinçin mahallesinde Roman olmak, Güney Afrika’da zenci, Filistin’de Arap olmak, Şengal’de Ezidi olmak… demektir.

Özetlersek, solda yer almak demek; Emperyalist ve işbirlikçi sömürgen burjuvaziye  karşı sömürülen ezilen işçi sınıfı ve emekçilerden yana olmak; aynı zamanda ulusal tüm ön yargılardan kurtularak işçi sınıfının uluslararası mücadele birliğini ve halkların özgürlüğünü, eşitliğini ve kardeşliğini savunmak ve bütün bunlarla birlikte dünyanın neresinde olursa olsun zalimlere karşı verdikleri mücadelede tereddütsüz mazlumların yanında yer almak demektir.