Soykırım’a Uzanan Uzun Yol – 2

Ulusal Örgütlenme, Ulusal Mücadele

Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olan 1878 Berlin Antlaşması, Ermeni ulusal mücadelesi için de bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten önce ulusal mücadele adına kaydedilen ilk örgütlenme, 1872’de Van’da kurulan Van Kurtuluş Birliği’dir. Ulusal mücadeleye yön veren örgütlenmeler esas olarak 1878 sonrasına aittirler. Bu örgütlerin kuruluşu ve mücadelelerine geçmeden önce, ulusal örgütlenmenin filizlendiği zemine kısa da olsa değinmek gerekiyor.

Ermeni ulusal örgütlenmesi ve mücadelesinde kilise, Ermeni okulları ve diaspora önemli roller üstlendiler. 19. yüzyıla kadar Ermeni ulusal birliğinin sembolü olan kilise, özellikle İstanbul’daki Ermeni Patrikliği, Ermeni finans aristokrasisi ve Osmanlı egemen sınıfı ile kurduğu ilişkilerle ulusal mücadelede genellikle olumsuz ve uzlaşıcı bir yol izlemiştir. Sorunun çözümünü daha çok İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı üzerinde kurduğu baskıların kapsamı içinde görmüş ve bu sürece bağlı kalmıştır. Ancak tüm Ermeni din kurumları için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Birer papaz okulu olan Tiflis Nersesyan Koljei ve Eçmiyadzin’de Kevorkyan Akademisi ulusal mücadelede kadro kaynağı olarak önemli bir yere sahipti.

Ulusal mücadelenin önemli bir diğer kadro kaynağını da Ermenistan ve diasporadaki okullar oluşturdu. Bu okullar içinde Van Öğretmen Okulu ve Moskova Lazarov Enstitüsü özellikle önemli bir yere sahipti. Diasporaya gelince, yukarıda da belirtildiği gibi Osmanlı diasporası ulusal mücadelede olumsuz bir rol üstlense de, Avrupa diasporası ve Avrupa’da eğitim gören zengin Ermeni çocukları, ulusal mücadelenin gelişmesinde hem kadro, hem de lojistik olarak önemli katkılarda bulunmuştur. Avrupa’daki Ermeni öğrencilerin bir kısmı doğrudan, bir kısmı da dolaylı olarak 1848 devrimlerinin etkisinde kaldı. Bu etki özellikle diasporada yeni ve modern bir Ermeni kültürünün doğuşuna ebelik etti. Böylece Ermeni kültürü üzerindeki kilise tekeli de kırıldı. Ermeni toplumunun uluslaşmasının habercisi olan bu hareket, kültürün ve sanatın bütün alanlarını (tarih, dil, edebiyat, müzik, basın, resim vb.) kapsadı.

Rusinyan tarafından hazırlanan modern Ermenice’nin ilk gramer kitabı, ilk çağdaş Emeni romanı (Ermeni Yaraları – K. Abovyan) ve ilk Ermenice gazete (Aztarar – Monitör) bu dönemde yayınlandı. Ermenice, edebi ve eğitim dili haline geldi. Ulusal mücadelede önemli rol oynayan okullar, Yaramyan Okulu, Van Eğitim Fakültesi (Öğretmen Okulu), Erzurum Sarasaryan Koleji bu dönemde kuruldu. Ermeni toplumu bu birikim üzerinde dini bir cemaat olmaktan çıkarak ulus biçiminde örgütlenmeye başladı. Ermeni siyasal örgütlenmeleri de bu birikim üzerinde yükseldi.

19.yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan Ermeni örgütleri daha çok eşitlik ve adaleti temel alan, reformların gerçekleştirilmesine çalışan örgütlenmelerdi. Bunlardan en önemlileri “Van Kurtuluş Birliği” (1872), “Van Kara Haç Cemiyeti” (1878) ve “Erzurum Vatan Koruyucuları’dır (1881). Bu cemiyetleri siyasal örgütlenmeler takip etti.

İlk Ermeni siyasal partisi olan Armenakan (Ermenistan), 1885’te Van’da kuruldu. Mıgırdiç Portakalyan liderliğinde Van Öğretmen okulunda okuyan bir grup gencin kurduğu parti, Ermeni siyasal örgütlenmelerinin ilk tohumlarını attı. Van’ın çevresi ve ABD diasporasında etkili olan partiye karşı Osmanlı devletinin ilk tepkisi Ermeni okullarını kapatmak oldu (1885).

19.yüzyıl sonu, 20.yüzyıl başında Ermeni siyasal tarihine damgasını vuran iki partiden biri Ermeni Sosyal Demokrat Partisi’dir. (Hınçakyan-Hınçak) Hınçakyan 1887’de liderliğini Nazarbergyan’ın yaptığı altı öğrenci tarafından Cenevre’de kuruldu. Hınçak* – Çan partinin yayın organıydı ve parti çoğunlukla bu isimle anıldı. Rus sosyal demokrat hareketinin, özellikle Plehanov’un etkisindeki Hınçakyan’ın programı minimum (yakın amaç), maksimum (uzak amaç) olmak üzere iki bölümden oluşmuştu. Minimum programda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeni halkının “siyasal ve ekonomik kölelik zincirine vurulmuş”, siyasal özgürlüklerden büsbütün yoksun” olduğu vurgulandıktan sonra, “kısa erimli” amaç; “geniş tabanlı bir demokrasinin kurulması, siyasal özgürlüğün ve ulusal bağımsızlığın” kazanılması olarak belirtiliyor. Üç parçaya bölünmüş Ermenistan’ın (Osmanlı, Rus ve İran Ermenistan’ı) bağımsız bir büyük Ermenistan olarak birleştirilmesi, bu programın ayrılmaz bir parçasını oluşturuyordu.. Hınçakyan, bunu gerçekleştirmenin yolunu da silahlı mücadele olarak belirlemişti. Hınçakyan programdaki hedeflerine ancak imparatorluktaki bütün halkların kendi sosyal demokrat örgütleriyle katılacağı bir mücadele ile varılabileceğini varsayıyordu. Bir anlamda Hınçakyan’ın savunduğu, farklı ulusları bir arada temsil eden federal bir sosyal demokrat parti ve federatif bir cumhuriyetti. Partinin uzak amaç programda ikircimsiz, olarak sosyalizmdi ve şöyle formüle edilmişti; “Özel mülkiyet bütün insanlığın türlü biçimlerdeki köleliğine dayanmaktadır. Bugün dünyayı yöneten azınlığın temel ilkesi ve başlıca niteliği budur. Bu acı ve haksız duruma ancak sosyalist örgütlenme, halkın doğrudan iktidarını kurup koruyarak, herkese toplumsal işlerin düzenlenmesine gerçekten katılma olanağını vererek, çare bulunabilir… Bu temel inançlar doğrultusunda Hınçak grubu sosyalisttir. Ülküsü ve uzun erimli amacı Ermeni halkının ve ülkesinin yararına sosyalist örgütlenmeyi gerçekleştirmektir (Sosyalizm ve Milliyetçilik M. Tuncay E. J. Zürcher iletişim yay. Say 185).

Hemen hemen aynı dönemde kurulan ve etkin olan öteki parti, (EDF) Ermeni Devrimci Federasyonu’dur. Tiflis’te, içlerinde Rus sosyal demokrat grubu – Narodnaya Volya’dan ayrılanların da olduğu bir grup öğrenci tarafından 1890’da kurulan bu parti de Hınçakyan gibi, yayın organı olan Trasog (Bayrak) ismiyle anıldı. EDF)’nin ilk programı kuruluşundan iki yıl sonra 1892’de Tiflis’te toplanan 1. Kongre’de kabul edildi. Kongre partinin amacını “demokratik özgürlüğün devrimci yolla elde edilmesi” olarak saptadı.

Silahlı mücadeleyi temel alan Taşnaktsutyun’un izlediği çizgi, Despot Osmanlı’nın devrim yoluyla eşit ve özgür yurttaşlık temelinde bir Osmanlı’ya dönüştürülmesiydi. Başlangıçta ne özerkliği, ne de bağımsızlığı savunuyordu. Ermenistan’ın bağımsızlığı fikri, kuruluşundan çok sonra benimsenecekti. Öngördüğü, yerel özerklik ve ademi merkeziyetçi bir Osmanlı idi. Sosyalizmden uzak durmak ise Taşnaktsutyun’un ayırt edici özelliklerinden biriydi.

İki parti arasındaki bu bariz farklılıklar, Taşnaktsutyun’un kurulduktan hemen sonra 1890’da iki partiyi birleştirme girişimini de başarısız kıldı. Hınçakyan sosyalizmden geri adım atmadı ve birleşme gerçekleşmedi. Ancak, 1890’da birleşmeyi engelleyen sosyalizm savunusu daha sonra Hınçakyan içinde bir bölünmeye yol açtı.

1890-1896 dönemi Hınçakyan’ın kendi mücadele tarihi içinde en etkin olduğu dönemdir. Etkisi İstanbul’dan Trabzon’a, Ermenilerin var olduğu bütün coğrafyaya ve diasporaya yayıldı. Önemli eylemlerinin başında 1890’da İstanbul’da binlerce Ermeni’nin katıldığı Kumkapı Mitingi, 1890 Erzurum protestoları, 1894 Sason, 1895 Zeytun ayaklanmaları ve 1895 Babıali Mitingi yer aldı.

Hınçakyan’ın başarı ve başarısızlıklarla dolu bu dönemdeki mücadelesi, 1896 Londra Kongresi’nde tartışıldı. Ancak Kongre, başarı ve başarısızlıkların nedenlerini araştırıp tartışacak yerde, parti programını tartıştı. Muhalefet, programda sosyalizm amacının varlığını başarısızlıklarının nedeni olarak gördü. Parti muhalefetine göre Ermenistan’da işçi sınıfı olmadığı için sosyalizmden söz etmek de anlamsızdı. En önemlisi de bu anlamsızlık için Avrupa’nın Ermeni halkını destekleme olanağı da kaybediliyordu. Bu tartışma, parti merkezinin sosyalizmin vazgeçilmez olduğunda diretmesi sonucu bölünmeyle sonuçlandı. Partiden ayrılanlar 1898’de kurdukları “Veragazmyal” (Yeniden İnşa) ile yollarına devam ettiler.

Hınçakyan’la başlayan ve bölünmeye yol açan “sosyalizm” tartışması, bugün de aynı ya da farklı gerekçelerle ulusal kurtuluş mücadelelerinin önemli sorunlarından bir olmayı sürdürmektedir. Ulusal mücadeleye önderlik yapan birçok parti ya da örgüt işçi sınıfının mevcut varlığının sosyalizm için yeterli olmadığını ve sosyalizm hedefinin siyasal bağımsızlığın kazanılmasında hem halkın hem de emperyalist devletlerin desteğinin sağlanmasında bir engel olduğunu ileri sürerek programlarından sosyalizmi çıkarma yolunu gittiler.

Hınçakyan 1903’te yaşadığı iç sorunlar ve bu sorunların yol açtığı iç hesaplaşmalarla etkinliğini kaybetmeye başladı. İç hesaplaşmaların ardından 5. Kongresini 1905’te Paris’te topladı. Kongre RSDİP (Rus Sosyal Demokrat Partisi) ile birleşme teklifini reddetti. Hınçakyan bu kongre ile mücadele merkezini Osmanlı İmparatorluğu’ndan Kafkasya’ya taşıdı.

Hınçakyan 1905 sonrasında güç kaybetti. Paylaşım savaşı sonrasında faaliyeti en alt seviyeye düştü. Hınçakyan üyesi Kurken Haikuni 1918’de Ermeni Komünist Partisinin Kurulmasına öncülük etti. Bu parti Sovyet Ermenistan’ının kurulmasından (1920) sonra Faaliyetini sonlandırdı. Hınçakyan üyeleri ayrıca İran, Suriye, Beyrut ve Mısır Komünist Partilerinin kurulmasında görev aldılar.

Taşnaktsutyun (Taşnak) Ermeni hareketi üzerinde etkili olduğu dönem, Hınçakyan’ın etkisinin azaldığı 1895 sonrasına rastlar. Taşnaktsutyun kurulduktan hemen sonra Tiflis’te oluşturduğu silahlı grupları Osmanlı sınırından Ermenistan’a sokmaya denedi. Eylem başarısız oldu, ancak Taşnaktsutyun bu eylemle Ermeni halkı nezdinde önemli bir prestij kazandı. Osmanlı topraklarındaki ilk önemli eylemi 1896’da gerçekleştirdiği Osmanlı Bankası baskınıdır. Eylemin amacı Sason, Zeytun ve Van’da gerçekleştirilen katliamları protesto etmek ve Ermeni sorununa Avrupa’nın ilgisini çekmekti. Banka, yaşanan çatışmanın ardından (26 Ağustos’ta) işgal edildi. İşgalle birlikte İstanbul’un birçok semtinde pankartlar asıldı, bildiriler dağıtıldı. İşgal, Rus elçisinin arabuluculuğunda sonlandırıldı. Anlaşma gereği işgali gerçekleştiren Taşnaktsutyun fedailer ülkeyi terk etti. İşgalin sonlandırılmasının ardından devlet, İstanbul’da terör estirdi. Katliamlar, tutuklananlar oldu. Ermeni aydınları sürgüne gönderildi.

Bu eylemin ardından, 1898’de Tiflis’te düzenlenen 2. Kongre’de yaşanan tartışma sonucunda Taşnaktsutyun mücadelenin ağırlık merkezini Osmanlı İmparatorluğu’ndan Transkafkasya’ya taşıdı.

Taşnaktsutyun Avrupa’da okuyan Ermeni öğrenciler arasında da yoğun bir faaliyet yürüttü. Bu faaliyetin sonucunda 1902’de Cenevre’de Ermeni Öğrenci Birliği (EÖB) Kuruldu. EÖB 1908’de Cenevre’de toplanan ilk kongresinin ardından güçlü bir örgüte dönüştü. Taşnaktsutyun’un önemli bir kadro ve lojistik kaynağı oldu. Partinin 3. Kongresi 1904’te Sofya’da yapıldı. Bu kongrede mücadelenin Ermenistan’ın bütününü kapsaması görüşü benimsenirken ağırlığın Osmanlı Ermenistan’ına verilmesi kararı alındı. Kongre kararı bir eylemle duyuruldu. Narodniklerin II. Alexandr’a düzenledikleri suikastın bir benzeri Abdülhamit’e düzenlendi. Eylem, Yıldız Sarayı Cami önünde Cuma namazı çıkışında at arabasına yüklü bombaların patlatılmasıyla gerçekleştirildi. Fakat II. Abdülhamit saldırıdan yara almadan kurtuldu. Başarısız bu suikast girişiminden sonra 1905 Devrimi’nin de etkisiyle Taşnaktsutyun yeniden Transkafkasya’ya döndü. Transkafkasya’da 1906 “Tatar – Ermeni” Savaşı’nda Ermeni halkının korunmasında önemli roller üstlendi ve Ermeni halkıyla bütünleşti.

En belirgin ayrılıkları sosyalizm olan bu iki parti önemli benzerliklere sahipti. İkisi de silahlı mücadeleyi temel alıyordu. İkisi de bu konuda Rus Narodnik ve Bulgar çete hareketlerinin etkisi altındaydı. Hınçakyan ve Taşnaktsutyun üzerindeki Bulgar etkisi, kendini sadece yöntemde (gerilla savaşı) değil, örgütlenme biçiminde de gösterir. Eski bir Ermeni geleneğinden (eşkiyalık) ilham alsa da fedai örgütlenmesi esas olarak Bulgar Haiduk örgütlenmesinin benzeridir. Bu örgütlenmede fedai, bir halk kahramanıdır. 15 kişilik silahlı gruplardan oluşan fedai’nin görevi halkı korumak ve halka savaşmayı öğretmektir. Fedai hareketi kendisine Bulgar Haiduk’u örnek almasına rağmen, Bulgaristan’da mücadelenin sürdüğü koşullarla Ermenistan’ın koşullarının farklı olduğunu göremediği için, onun gerçekleştirdiğini gerçekleştiremez.

Başarısızlığa yol açan nedenlerin başında hesaba katılmayan, mücadelenin sürdüğü farklı koşullardı. Osmanlı Ermenistan’ı, Bulgaristan’dan farklı olarak, birincisi coğrafi bakımdan oldukça dağınıktı. İkincisi, Ermeni nüfus birkaç küçük kasaba (Zeytun, Sason vb.) hariç, bulunduğu hemen her yerde azınlıktı ve çoğunluk bir Müslüman nüfus tarafından çevriliydi. Üçüncüsü yan yana yaşadıkları göçmenler (Kırım ve Bulgaristan’dan gelen Müslümanlar) ve Kürtler her an potansiyel bir saldırı unsuruydu. Saldırı ve yağmalama için devletin çakacağı küçük bir kıvılcım bu potansiyeli harekete geçirmeye yeterliydi. Bu üç olgu ayaklanmaların neden başarısız olduğunu yeterince açıklıyor. Ayaklanmalar, asker ve Müslüman çetelerle (her seferinde) kolayca bastırılabildi, katliamlar ve yağmalar yaşandı.

Ermeni siyasal hareketlerinin stratejilerine uymayan koşulların bu elverişsizliği ve bütün diğer zorluklar (lojistik ve finansal zorluklar) halkın silahlandırılması ve mücadeleye katılmasındaki başarısızlığa rağmen fedai hareketi, şiirleri, türküleri ve öyküleriyle yeni bir Ermeni kültürünün yaratıcısı oldu.

Diasporadaki Ermeni aristokrasisi ve büyük burjuvazisi bütün bu mücadele dönemi boyunca her iki partiye de uzak durdu. Hatta çoğu durumda düşmanca davrandı. Zorla gasp edilme dışında lojistik ve finansal destekte bulunmadı. **

Özellikle sosyalizmi şiddetle reddettiği halde liberal bir burjuva parti olan Taşnak partisine uzak durmaları, düşmanlıklarının sınıfsal değil, elde tutulan olanakları kaybetme korkusu olduğunu kanıtlar. Çünkü aristokrasi ve büyük burjuvazi bağlı oldukları devlette büyük sanayide, ticaret ve finansal alanda ayrıcalıklara sahipti. Ve bu sahip oldukları, bağımsız bir Ermenistan’ın onlara gelecekte vadedeceğinden çok daha fazlaydı.

Aralarındaki derin ideolojik farklılıklara rağmen hem Taşnaktsutyun, hem de Hınçakyan, II. Enternasyonal’le iyi ilişkiler içindeydi. Hınçakyan 1889’dan sonra Enternasyonal’in bütün kongrelerinde temsil edilirken Taşnaktsutyun 1896’dan sonraki kongrelerinde temsil edilmeye başlandı ve Enternasyonal’in sağ kanat önderleriyle (Van der Valde, Kautsky, Bernstein vb.) sıkı bir ilişki içinde oldu. Bu ilişki tesadüfi değildi. Ulusal soruna ilişkin II. Enternasyonal’deki ayrışmanın (UKKTH ve ile kültürel özerklik ayrışması) yansımasıydı.

 

Transkafkasya’ya Dönüş

Taşnaktsutyun’un 1905 başarısız suikast denemesinden sonra yeniden Transkafkasya’ya dönme kararı aldığı belirtilmişti. Bu kararın alınmasında suikasttan sonra gelen terör dalgası etkili olsa da, asıl neden 1905 Rus devrimi ve onun Transkafkasya’daki etkileri idi.

1900’lerin başında Ermeni diasporasının da etkin olduğu Tiflis, Bakü ve Batum dünyanın gözde şehirleri arasındaydı. Bunu sağlayan en başta Bakü petrolüdür. Ermeni burjuvazisini, finans aristokrasisini Bakü’ye çeken de bu petroldür.

Bakü petrolünde söz sahibi olan Ermeni işadamları Gugarof ve Mirzayef, dünyanın en büyük petrol kralı Rothschild’lerle boy ölçüşebilecek bir güce sahipti. Petrolle birlikte gelişen sanayi (tütün, deri, tekstil, pamuk ve madenler) bu üç ilde ve Moskova’da güçlü bir Ermeni aristokrasisinin oluşmasını sağladı. Ermeni proletaryası da bu üç şehirdeki sanayinin gelişmesi sayesinde ortaya çıktı. Rusya Ermenistanı’nda yaşayan Ermenilerin önemli bir kısmı, Osmanlı ve Pers Ermenistanı’ndan göçle gelenlerdi. Göçmen oldukları için de toprakla ilişkileri yoktu. Toprakla bağlarının olmaması ve Ermeni patronların varlığı, Ermeni yoksullarının proleterleşmesini kolaylaştırdı. Bu üç ilin yanında Bakır madenlerinin olduğu Lori (Alaverdi), sadece Ermeni işçilerine değil, diğer uluslardan işçilere de ev sahipliği yaptı. Böylece Transkafkasya’da çok uluslu bir işçi sınıfı oluştu.

Hınçakyan ve Taşnaktsutyun’un oluşan bu işçi sınıfını kapsayabilecek bir teorik, taktik donanıma sahip olmaması Transkafkasya’da yeni sosyal demokrat partilerin doğmasına yol açtı. 1898’de Tiflis’te Ermeni İşçiler Birliği kuruldu. Bu birliğin faaliyetleriyle birlikte Transkafkasya’da Marksist grupların oluşumu hız kazandı.

Kafkasya’da sosyal demokrat hareketin asıl doğuşu RSDİP üyesi (1903’teki bölünmeden sonra Bolşevik) Isdepan Şhumyan’ın Tiflis’te kuruluşuna önayak olduğu “Ermeni Sosyal Demokrat Birliği”nin kuruluşudur. Azeri, Rus, Ermeni, Gürcü sosyal demokrat işçileri bünyesinde toplayan birlik, 1903 Kongresi’nden sonra RSDİP’in Kafkas örgütünü oluşturdu.

RSDİP’teki Bolşevik – Menşevik bölünmesinin ardından Transkafkasya’daki Bolşevik faaliyeti Shumyan, Stalin ve Ordjonakidze’den oluşan komite yönetti. Bu komitenin kurup yönettiği Bolşevik örgüt, 1905 – 1907 döneminde Transkafkasya’da en etkili örgüt oldu. Transkafkasya’da birbiri ardına kurulan sosyal demokrat örgütlerin varlığına rağmen, Taşnaktsutyun partisi Ermeni halkı üzerinde etkili olmayı başardı.

1903’te Transkafkasya valisinin Ermeni din adamlarının mallarını müsadere kararı vermesini halk, kiliseye karşı bir eylem olarak algılayarak harekete geçti. Tepki kısa sürede spontane bir ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanma bastırıldı ama ayaklanma boyunca Taşnaktsutyun verdiği mücadeleyle Ermeni halkının sempatisini kazandı. 1905 Şubat devrimi günlerinde Bakü’de patlak veren “Ermeni – Tatar savaşı” sırasında Taşnak fedailerinin (bu savaş sırasında Taşnaktsutyun Osmanlı’daki fedailerini Transkafkasya’ya taşıdı) müslüman saldırılarına karşı halkı koruması bu sempatiyi daha da büyüttü. Bu iki önemli olay Taşnaktsutyun’un Transkafkasya’ya iyice yerleşmesini sağladı.

Taşnaktsutyun’un Transkafkasya’da sağladığı bu başarı 1907’de Viyana’da yapılan 4. Kongre’de onaylandı. Kongre iki cephede (Osmanlı ve Rusya Ermenistan’ında) savaşma kararı aldı ve her iki cephenin hedeflerini belirledi. Osmanlı Ermenistan’ı için “özerkliğe dayalı politik demokrasi”nin, Rusya Ermenistan’ı içinse Rusya Federe devletiyle bütünleşmiş, içinde Ermenilerin de bulunduğu özerk bir yapıya dayalı Transkafkasya Cumhuriyeti’nin kurulması karar altına alındı.

1908 yılı Rusya’da 1905 Devrimi’nin yenilgisinin tescillendiği, koyu bir gericilik döneminin başladığı, bütün devrimci grup ve partilerin yenilgiden payını aldığı, güçsüzleştiği ve geri çekildiği dönemin başlangıcı oldu. Diğer partilerle birlikte Hınçakyan ve Taşnaktsutyun da mücadeleyi yürütemez duruma düştü. Ama aynı yıl Osmanlı Ermenistan’ında yeni umutlar yeşeriyordu. Taşnaktsutyun bir kez daha Osmanlı Ermenistan’ına dönme kararı vererek mücadelenin ağırlığını İstanbul’a kaydırdı.

İttihat Terakki Taşnaktsutyun İttifakı

İttihat – Terakki’de Ermeni Hınçakyan ve Taşnaktsutyun partileri gibi 1878 Berlin Antlaşmasını takip eden süreçte 1889’da bir grup tıp fakültesi öğrencisi tarafından İttihat – Osmani Cemiyeti adıyla illegal bir örgüt olarak İstanbul’da kuruldu. Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti ismini alan bu örgütün amacı, “Abdülhamit diktatoryası”nın yıkılması, “adil ve eşit vatandaşlık”, temelinde Osmanlı’nın yeniden yapılandırılmasıydı. Bu amaç Osmanlı imparatorluğunda ulusal haklar için mücadele eden birçok örgütün amacıyla (bunlar içinde Taşnaktsutyun’u birinci sırada saymak gerekir) uyum içinde olduğundan bir işbirliği zemini oluşturuyordu.

İttihat Terakki özellikle 1903’ten sonra Osmanlı ordusu içinde hızla örgütlendi. Yurtdışında Paris, yurtiçinde Selanik, örgütün politik ve eylemsel iki önemli merkezi haline geldi.

Paris’te bulunan ve İttihat Terakki merkez kadrosu içinde yer alan Ahmet Rıza, 1902’de Prens Sabahattin’le birlikte Türk, Kürt, Ermeni, Arap ve Arnavut delegelerin katıldığı “Osmanlı Liberal Kongresi”ni düzenledi. Osmanlı’nın kurtuluşu sorununu ele alan kongre ademi merkezi bir Osmanlı projesinde uzlaştı. Ancak bunun hangi biçim altında gerçekleştirileceği konusunda bir anlaşma sağlanamadı. Prens Sabahattin’in “azınlıklar” (uluslar) için önerdiği özerklik Ahmet Rıza tarafından vatana ihanetle damgalanarak reddedildi. Ve kongre bir sonuca varamadan dağıldı. Dağılma bir kopuşu da beraberinde getirdi. Prens Sabahattin İttihat Terakki’den ayrılarak ademi merkezi Osmanlı fikrini savunmayı sürdürdü.

İttihat Terakki’nin 1902’de topladığı kongrenin bir benzeri “Osmanlı İmparatorluğu Muhalefet Partileri Kongresi” adıyla 1907’de yine Paris’te Taşnaktsutyun Partisi’nin çağrısıyla düzenlendi. Kongre bütün muhaliflerin katılımıyla Abdülhamit’in devrilmesi kararını aldı. 1908’e gelindiğinde her yönden sıkışan Osmanlı patlamaya hazırdı. Osmanlı’nın Balkanlar’daki son toprağı Makedonya’da gelişen olaylar ve Makedonya’nın da Osmanlı’dan kopacağının sinyallerinin güçlenmesi ordu içindeki kaynamayı had safhaya çıkardı. İlk kıvılcım Selanik’ten geldi. İlk isyanı başlatanlar sonradan paşa olan Enver ve Nesneli Niyazi oldu. İsyan hızla yayılmaya başlayınca Abdülhamit 1876’de uygulamadığı anayasayı 1908’de yürürlüğe sokmak zorunda kaldı. Böylece İmparatorluk muhaliflerinin 1907 toplantısında aldıkları karar, nasıl ve kim tarafından gerçekleştirildiğinden bağımsız olarak gerçekleşmiş oldu. Geride kalan sadece adil ve eşit vatandaşlığın gerçekleştirilmesiydi.

Devrim bu konuda da umutları yeşertti. Hürriyet, Müsavat ve Uhuvvet (Özgürlük, Eşitlik ve Adalet) sloganıyla büyüyen ve yayılan devrim Osmanlı toplumsal ve siyasal yaşamında o güne kadar görülmeyen bir hareketlilik getirdi. Abdülhamit’in sürgüne gönderdiği bütün muhalifler (Türk, Kürt, Ermeni, Grek, Yahudi, Bulgar, Arap, Arnavut, vb.) İstanbul’a geri döndü. İstanbul hummalı bir siyasal faaliyetin merkezi haline geldi. 1908 – 1913 tarihleri arasında Osmanlı imparatorluğunda birbiri ardı sıra ulusal ve sınıfsal temelde parti ve dernekler kuruldu. Bu partilerden biri de ayrıcalıklarını korumak üzere Ermeni finans aristokrasisi ve büyük burjuvazisinin kurduğu Ramgavar ( Demokrat Parti)’dir. Aynı dönemde, çoğunun ömrü kısa olsa da, 329 siyasi gazete ve dergi yayın hayatına girdi.*** Bu arada Hınçakyan ve Taşnaktsutyun partilerinin illegal olarak çıkardıkları yayın organları da legal olarak yayınlanmaya başladı.

Anayasanın yürürlüğe girmesinden hemen sonra, Aralık 1908’de yapılan seçimler de bu özgürlük havasının bir yansıması oldu. Toplam 226 üyeli Meclis-i Mebusan’da Türkler 125, Araplar 70, Arnavutlar 25, Anadolu Grekleri ve Pontuslar 23, Ermeniler 10, Bulgarlar 4, Yahudiler 4 ve Ulahlar 1 mebus ile temsil edildiler. İttihat ve Terakki Fırkası 160 mebusla meclisin en büyük grubunu oluşturdu. Bunu 25 üye ile Ahrar Fırkası izledi.

Ermenilerin 10 mebusa sahip olduğu mecliste, Taşnaktsutyun dört, Hınçakyan iki üyeyle temsil ediliyordu. Diğer dört Ermeni mebusun ikisi birlik yanlısı (Taşnaktsutyun ve Hınçakyan’ın birleşmesinden yana), ikisi ise İttihat ve Terakki Partisi ile birlikte hareket ediyordu.****

Eşit ve adil bir yurttaşlık temelinde Osmanlı fikri meclisteki ulusal gruplarla İttihat ve Terakki Fırkası arasında zımni bir ittifakın mayası gibiydi. Ahrar Fırkası ise, İttihat Terakki karşıtlığıyla bu ittifakın karşısında, İttihat Terakki’den kopanın ittifak kuracağı, potansiyel bir ittifak merkezi oluşturuyordu.

Daha çok Selanik ve İstanbul’da yaşayan, Selanik İşçi Federasyonu adı altında örgütlenen Osmanlı Yahudilerinin ulusal bağımsızlık gibi bir sorunları yoktu. Bu yüzden de adil ve eşit bir Osmanlı fikri en çok bu grup tarafından desteklenmekteydi. Bu grubu Anadolu’da kalan Grekler izliyordu. Pontus’ta durum daha farklıydı. Özerklik fikri, bağımsızlık fikriyle birlikte yol alıyordu. Ermenilere gelince, 1908 Devrimi’nde asgari programının uygulanma şansını gören Hınçakyan, baştan beri İttihat Terakki’ye mesafeli bir tutum takındı. İttihat Terakki’nin uygulamalarına paralel olarak ona karşı bir pozisyon benimsedi. Hatta 1912 sonrasında Ahrar Fırkası’na mensup mebuslarıyla bile birlikte hareket etti.

Taşnaktsutyun ise baştan beri İttihat Terakki’yi bir ittifak partneri olarak gördü. Stratejisini bu ittifakın sürdürülmesine uygun olarak gözden geçirdi. Silahlı mücadeleden vazgeçerek parlamento zeminine kilitlendi.

İttihat Terakki’ye karşı en kararlı tavrı gösteren ulusal grup, BSDİP’e (Bulgar Sosyal Demokrat İşçi Partisi -Dar’lar) bağlı olarak Makedonya’da faaliyet yürüten Makedonya – Edirne Devrimci Örgütü oldu. Makedonya’da BSDİP’nin sağ kanadına bağlı olarak faaliyet gösteren ve Selanik’te kurulan Yahudi işçilerin ağırlıklı olduğu Selanik İşçi Federasyonu ile birlikte hareket eden Makedonya İç Devrimci Örgütü (MİDÖ) Osmanlıcılık fikrine bağlı kalarak İttihat ve Terakki ile ittifakını sürdürdü.

Meclis-i Mebusan’a Selanik’ten seçilen ve Selanik Bulgar Vlahov, 1909’da Taşnaktsutyun yayın organı Azadamart’a (Özgürlük Kavgası) verdiği mülakatta ulusal bölümleri olan bir Osmanlı demokrat partisinin kurulmasını savundu. “Bütün halklar gibi Türkler de iki esas sınıfa ayrılabilirler. Her şeyleri olan ve Türk olsun olmasın başkalarını sömürerek yaşayanlar ile, emek güçlerini Türklere ve başka ulustan insanlara satmadan yaşayamayanlar. Bunlar yarı aç ve yarı çıplak olarak sömürülmekte ve ezilmektedir. Türk çiftçisinin, küçük toprak sahibinin ve esnafının yaşam koşulları Ermeni, Bulgar ya da Rum uğraşdaşınınkilerden daha iyi değildir.” (age., s. 226) Bu açıklamayla Vlahov sosyalizm adına UKKTH’nın nasıl yan çizileceğinin ilk örneğini de sunmuş oldu.

Vlahov, röportajının devamında sosyalizm adına egemen ulus burjuva partisiyle ittifakın savunulmasının yolunu da gösterdi. Şöyle; “Her şeyden önce Jön Türklerin bütün üyeleri aynı şekilde düşünen ve hüküm veren türdeş bir parti oluşturmuyorlar; bu, içindekilerin bir aile gibi birlikte yaşadığı heterojen bir partidir; aralarında sınıf çıkarları farklı, hatta karşıt… damatlara, esnaflar, işçiler bile vardır. Bu partide eski rejime karşı savaşım verenlerin yanı sıra, onun aleti olanlar da bulunmaktadır. Bugün kendilerine Jön Türk diyen bazı bireylerin Adana faciasında (1909 Adana Ermeni katliamı kastediliyor) hain bir rol oynadıkları açığa çıkmıştır; ama aynı partide… buna içtenlikle üzülen ve olayları kınayanlar da vardır. Bunlar ulusal ayrıcalıkların kaldırılmasını isteyen ve Osmanlı uluslarının birbiriyle kardeşleşmesi için çalışan gerçek meşrutiyetçilerdir.” Bu satırları okuyunca insan ister istemez geçmişte CHP, bugün AKP hakkında ileri sürülen “sosyalist” yorumları hatırlamadan edemiyor. Aralarındaki tek fark, “…gerçek meşrutiyetçiler…” olarak biten cümlenin, birincisinde “gerçek Kemalistler…”, ikincisinde “gerçek İslami Kemalistler…” olarak bitmesidir.

Meclis-i Mebusan’ın açılışının hemen akabinde (Aralık 1908) Taşnaktsutyun temsilciler, Ermeni sorununa ilişkin bir reform platformu yayınladılar. Osmanlıcılığın önemini vurgulayan, Osmanlı toprak bütünlüğünü savunan, Ermenistan’ı adem-i merkeziyet ilkesine göre yeniden yapılandırılan Osmanlı’nın bir parçası olarak gören platformda şu istemler yer aldı: 1-1876 Anayasası’nın değiştirilerek Ayan Meclisi’nin kaldırılması, 2-Eğitimin özgür ve parasız olması, 3-Ulusal (cemaatlere ait) okullarda anadilin öğretilmesi, bu okulların desteklenmesi, 4-Ermeni illerinde mahkeme ve resmi kurumlarda Türkçenin yanı sıra Ermenice’nin kullanılması, 5-Herkes için askerlik hizmetinin eşit olması, 6-İşçi ve çiftçi üzerindeki ağır vergilerin bir kısmının kaldırılması (age., s. 217).

Taşnaktsutyun’un ileri sürdüğü bu istemler İttihat Terakki iktidarından beklentilerle uyum içindeydi. İttihat Terakki’nin 1878 Berlin Antlaşması’nın “azınlıklar” lehine olan maddelerinin uygulamaya sokulacağı, “gayri Müslimlere” (Ermeni, Keldani, Süryani, Nasturi vb.) karşı baskı, gasp ve katliamlarıyla ünlenen Hamidiye alaylarının dağıtılacağı, el konulan malların geri verileceği vaatleri yeni bir Osmanlı ittifakının temellerini döşüyordu.

Bu ortam 1839 ve 1856 başarısız reform denemelerinden sonra Abdülhamit’in 1876 panislamist darbesiyle sönümlenen Osmanlı uluslar topluluğu hayalini yeniden yeşertti.

1908 Devrimi’nin yarattığı bu olumlu iklim, ilk darbeyi 31 Mart Ayaklanması’yla aldı. İttihat Terakki iktidarına yönelik padişah darbesi bir hafta gibi kısa bir sürede bastırılsa da, bu yeni bir gerici dalganın başlangıcı oldu. Ayaklanmanın bastırılmasının ardından Abdülhamit tahttan indirildi. Kanun-i Esasi’de yapılan değişiklikle padişahın yetkileri sembolikleştirildi. Burjuva iktidar bir adım daha güçlendi. Özgürlük ortamı bir anda tersine döndü. Sendikaların ve sınıf örgütlerinin yasaklanmasından sonra ırk ve ulus temelinde dernek kurmak da yasaklandı. “Gayri Müslim”lere zorunlu askerlik hizmeti uygulamaya sokuldu. “Azınlık” okulları denetim altına alındı. Bunlar ve benzeri önlemler özgürlük vaadinin de sonu oldu. Abdülhamit terörü, İttihat Terakki terörüyle yer değiştirdi.

Osmanlıcılık ikinci ve daha ağır bir darbeyi 31 Mart (13 Nisan) Ayaklanması’nın ardından Adana’da Ermenilere karşı uygulanan katliamla aldı. Önceden teçhizatlandırılmış bir güruh Ermeni mahallelerine saldırdı. 20 binin üzerinde Ermeni katledildi, mallarına el konuldu. İttihat Terakki bu katliamı, padişahı tahttan indirmenin gerekçesi olarak kullandı. Örgütlenişi ve boyutları bakımından önceki katliamlardan ayrılan 1909 Adana Pogromu, gelmekte olanın da habercisi oldu.

Üçüncü darbe Balkan savaşının ardından geldi. 1912’de başlayan Balkan savaşı ile Osmanlı, Doğu Trakya hariç, Avrupa kıtasındaki bütün topraklarını kaybetti. Makedonya, Balkan devletleri arasında bölüşüldü. Arnavutluk bağımsızlığını kazandı. Bu gelişmelerden sonra gözler Anadolu’ya çevrildi. Ermeni sorunu, yegane ulusal sorun olarak öne çıktı. Ermeni ulusu üzerindeki baskı daha da koyulaştı.

Balkan Savaşı’nın Ermenileri ilgilendiren bir diğer boyutu da savaş sırasında Rusya’nın, İngiltere ve Fransa’yı da harekete geçirerek, artan tehlikeye karşı Ermenileri koruma altına alacak bir anlaşmanın Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanması oldu. 8 Şubat 1914’te imzalanan anlaşma, 1878 Berlin Antlaşması’nda Ermeni vilayetleri olarak kabul edilen vilayetlere Trabzon’un eklenmesini, bu vilayetlerin Trabzon, Erzurum, Sivas ve Van, Bitlis, Harput, Diyarbakır olarak iki grup vilayete (eyalet) ayrılmasını ve bu iki grup vilayetin her birinin bir batılı müfettiş tarafından yönetilmesini öngörüyordu. Anlaşma aynı zamanda mahkeme ve resmi makamlarda herkesin kendi ana dilini kullanmasını, herkesin bulunduğu ilde askerlik yapmasını, Hamidiye alaylarının silahsızlandırılarak yedek süvari birliği haline getirilmesini, önceden el konulan malların sahiplerine geri verilmesini de kayıt altına alıyordu. Anlaşma 28 Nisan 1914’de biri Norveçli, diğeri Hollandalı iki müfettişin göreve başlamasıyla yürürlüğe girse de başlayan savaş nedeniyle uygulanamadı. Diğer anlaşmalar (1839 – 1856 – 1878 anlaşmaları) gibi ölü anlaşmalar mezarına atıldı. Ermenilere hiçbir yararı dokunmayan bu anlaşma, Ermenilere karşı Kürt kartının yeniden devreye sokulmasını sağladı.

Bütün bu kırılmalara ve 1908 – 1914 arası Ermenilerin yaşadığı (Ermenilerle birlikte Süryani, Keldani ve Nasturilerin yaşadığı) irili ufaklı bütün baskı ve katliamlara rağmen Taşnaktsutyun – İttihat Terakki ittifakı Osmanlının I. Paylaşım Savaşı’na katılmasına kadar sürdü. Taşnaktsutyun, İttihat Terakki’yi özellikle Ermeni anavatanında Kürt, alay ve çetelerinden gelebilecek saldırılara karşı durabileceği umuduyla destekledi. 1912 seçimlerine iki parti ittifak halinde katıldı. Ermeniler bu seçimlerden sonra mecliste ikisi İttihat Terakki listesinden, üçü Taşnaktsutyun’dan, dördüncü bağımsız olmak üzere 9 mebusla temsil edildi. Taşnaktsutyun ile İttihat Terakki arasındaki köprüler Taşnaktsutyun’un Temmuz 1914’te Erzurum’da düzenlediği VIII. Kongresi sırasında atıldı. Kongreye bir heyet gönderen İttihat Terakki Taşnaktsutyun’dan, Osmanlının savaşa dahil olması halinde Osmanlı ordusunun Transkafkasya’ya girişini kolaylaştırmak için Rusya Ermenistan’ında ayaklanma çıkarmasını istedi. Bunun karşılığında Erzurum, Van, Bitlis’i içine alan özerk bir Ermenistan vaadinde bulundu. Taşnaktsutyun, savaş halinde Ermenilerin Osmanlıya sadakatini garanti ederek öneriyi reddetti.

Taşnaktsutyun ile İttihat Terakki arasındaki inişli çıkışlı ittifakın sonu olan bu gelişme, yeni ve daha köklü bir Ermeni etnik temizliğinin de başlangıcı oldu. 1917 Ekim devriminden sonra Transkafkasya’da amacı Transkafkasya’nın Bolşevikleşmesini önlemek üzere Transkafkasya birliğinin kurulması olan içinde Gürcü Menşevikler, SD’ler, Ermeni Taşnaktsutyun ve Azeri Musavvat Partisinin olduğu özel bir komite kuruldu. Taşnaktsutyun Mayıs 1918’de Menşevikler ve SD’lerle birlikte Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer aldı. Aralık 1920’de Transkafkasya’nın Bolşevikleşmesi ve Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Taşnaktsutyun Ermenistan’ı terk ederek diasporaya yerleşti. Aralık 1924-Ocak 1925’te Paris’te düzenlediği 10. Kongre’de “Özgür, Bağımsız ve Birleşik Ermenistan’ın kurulması” kararını alarak faaliyetini 1930’ların ortalarına kadar sürdürdü.

1.Paylaşım Savaşı fiilen bitmiş olan Osmanlıcılık hayalini resmen bitirdi. Osmanlıcılığı yerini İslam’la yedeklenmiş Türkçülük aldı. Bunun eskisinden daha ağır olan bedelini yine Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Pontuslar, Nasturi’ler ödedi. Devrimle gelen özgürlük rüzgârının yok olmasının ardından eşitlik ve adalet de burjuvazinin tarih müzesindeki yerini aldı.

 

*Hınçak adı Rus Narondizminin babası Herzen’in yayınladığı Kolokol (Çan) dergisine bir göndermedir.

**Taşnaktsutyun Potorik (fırtına) adıyla silahlı bir birime sahipti. Bu birimin görevi Ermeni zenginlerinden, “Amira’dan zor yoluyla “vergi” toplamaktı.

***Bu 329 yayının 144’ü İstanbul’da, 17’si Van’da, 13’ü İzmir’de, 9’u Trabzon’da, 6’sı Sivas’ta, 5’i Erzurum’da çıkıyordu. Bu dağılım Ermenilerin yayın faaliyeti içindeki yeri konusunda net bir fikir vermektedir.

****Ermeni mebusların isimleri ve seçildikleri iller; Kirkor Zohrab, Hallaçyan – İstanbul, Hagop Babikyan, Spartal – İzmir, Murad Boyacıyan – Kozan ( Kilikya), Garo Pastırmacıyan, Vartkes Serengülyan – Erzurum, Keram Der Garabedyan – Muş, Dr.Dagavartyan – Sivas, Vahan Papazyan – Van. Bu isimlerden Hallaçyan ve Babikyan İttihat Terakki’ye, Vartkes Serengülyan, Pastırmacıyan, Garabedyan, Papazyan Taşnaktsutyun, Boyacıyan, Dr.Dagavartyan Hınçakyan partisine mensuptu.

 

 

 

Kaynaklar:

1-Ermeni Halkının Tarihi-Gerard Dedeyan, Ayrıntı Yay.

2-Sosyalizm ve Milliyetçilik, derleyen M.Tuncay & Erik J. Zürcher, İletişim Yay.

3-Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler, Georges Haupt & Paul Dumont Ayrıntı Yay.

4-Iskalanmış Barış, Hans Lukas Hieser, İletişim Yay.

5-Katliamlar, Direniş, Koruyucular, Davit Gaunt, Belge Yay.

6-Milliyetler ve Sınırlar, Stefanos Yarasimos, İletişim Yay.

 

*Soykırım’a Uzanan Uzun Yol -3