Soma Kader Değil Katliam – Burcu Ovacık

Türkiye’nin en büyük iş cinayeti olarak tarihe geçen olayda Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.ye bağlı Eynez bölgesinde faaliyet gösteren kömür ocağında yüzlerce işçi, güvencesizlik ve denetimsizlik nedeniyle göz göre göre ölüme gönderildi. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.,Soma’daki 18 milyon ton kömür rezervine sahip ocaklarının işletmesini, 2005 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri’nden (TKİ) rödovans (kömürpayı) karşılığında devraldı.

Özelleştirmeden sonra da herhangi bir tedbir ve iş güvenliğine dair önlem alınmadığı, işçilere verilen maskelerin dahi TKİ’den kalma olduğu bütün işçilerin bildiği gerçekler. Ölü sayısını 301 olarak gösteren devlet, gerçek sayıları saklıyor. 13 Mayıs 2014 Salı akşamı meydana gelen yangından sonra yüzlerce kurtarma ekibi madene girdi ancak yangın devam ettiği için, kurtarma ekibinden olan işçilerin bir kısmı yaralandı. Kurtarma ekibinden bazılarının ölüm haberleri geldi.  Yüzlerce ambulans, işçilerin ölü bedenlerini taşımak için görevlendirildi. Soma ve Akhisar’daki hastanelerin morgları yetmeyince, Kırkağaç Soğuk Hava Deposu morg olarak kullanıldı.  Bazı sağlık görevlilerinin aktardıkları üzere, 14 mayıs Çarşamba akşamı  (katliamın 2. Günü) sadece Kırkağaç’da 360 işçinin bedeni yatıyormuş. Gerçek sayı ortaya çıkmasın diye toplu cenazelere izin verilmedi. İşçi cenazeleri, nüfusa kayıtlı oldukları il ve ilçelere gönderildiler. Soma’da yaşayan herkes ( AKP’ye oy verenler de dahil) gerçek sayının 301 olmadığını biliyor. Medyanın ve hükümetin tüm çabalarına rağmen, bu gerçeğin üstü kapatılamadı. Kınık’ta yaptığımız kahve sohbetlerinde, Kınık’ın köylerinden 3 işçi cenazesinin hiçbir resmi kayıtta ve listede olmadığını öğrendik.

Eğer ölen işçilerinin sayısı 350’yi geçerse maden ocağı tamamen kapatılmak zorunda kalacak ve bölgede olağanüstü hal ilan edilecekti. Ancak sermaye sınırsız büyüme eğilimindeyken, maden ocağının kapatılması olasılık dahilinde değildi. AKP bölgeye 400 imam gönderdi. Çeşitli cemaatler, evlerin kapılarını çalıp “isyan etmeyin şükredin” dediler. Aileler şoktaydı, acılıydı, öfkeliydi, çaresizdi. Sağ kalan, ya da diğer maden ocaklarında çalışan işçiler öfkeliydi.

Türkiye Maden İş Sendikası, Yerel seçimlerde seçmen sandıklarını maden ocağına taşıtmış ve işçileri işten atma ile tehdit ederek zorla AKP’ye oy attırmıştı. Sendika yönetim kuruluna kimlerin gireceği ise çoktan belirlenmişti, kapalı zarflara koydukları isimler işçilerin eline tutuşturulmuştu. Katliamdan sonra işçilerin öfkesi  hem hükümete hem Maden İş’e yöneldi. Soma’da protestolar ve yürüyüşler gerçekleşti. Maden İş Sendikası yönetim kurulu istifa etmek zorunda kaldı. Ancak işçiler, bu tiyatro gösterisine karşı uyanık ve tetikteydi. Hiçbir şeyin değişmediğini, yeni yönetimin de patronun kuklası olacağının bilincindeydi. Bu arada DİSK, bölgede sendikalaşma faaliyetlerine başladı. Sonunda Soma’da Dev Maden Sen temsilciliği açıldı. Türkiye Maden İş’ten istifa eden binin üzerinde işçi DİSK’e bağlı Dev-Maden-Sen’e geçti. Dev-Maden-Sen hâlâ köy köy, ilçe ilçe dolaşıp sendikalaşma faaliyetlerine devam ediyor. Ancak, Soma ve civarındaki ilçelere ve köylere gitmek oldukça yoğun emek ve zaman gerektiriyor. Bölge çok dağınık ve geniş. Soma, Kınık, Savaştepe, Bergama, Akhisar gibi ilçeler de Kömür işletmelerine bağlı çeşitli ocaklarda çalışan işçilerle dolu. Dolayısıyla örgütlenme faaliyetleri zamana yayılacak gibi görünüyor. Ancak günde 80-100 kişinin DİSK’e üye olduğu haberlerini alıyoruz. Bu arada Soma’da, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ‘ye bağlı üç maden ocağı dışında, İMBAT Madencilik A.Ş.ye bağlı başka bir maden ocağı daha var. Aldığımız duyumlara göre İMBAT A.Ş., DİSK’e karşı çalışanlarını uyarmaya ve baskı altına almaya başlamış. İşçilerin ortak bir irade göstermesi ve sınıf bilincinin kolektif olarak yerleşmesi için bölgede yapılacak devrimci çalışmaların niteliği çok önemli hale geliyor. Kınık ilçesi ve köylerinde yoğunluklu olarak Aleviler yaşıyor. Alevi olan işçiler ve işçi aileleri muhalif kimliklerini koruyor. Ancak, devletin “umutsuzluk, çaresizlik, tek başınalık” üzerine kurduğu itaat politikası her yerde olduğu gibi Kınık’ta da etkili olmuş. Düzenin değişmeyeceğine dair yoğun bir inanç / değişime olan inançsızlık her sohbette karşımıza çıktı.

Genç işçilerin bir kısmı bir daha hiçbir koşulda patlamanın olduğu madende çalışmayacaklarını söylerken, bir kısmı “mecburuz, burada başka iş alanı yok” diyor. Ancak koşullar iyileştirilmeden madene girmek istemeyen işçiler çoğunlukta. Tarım ve hayvancılık gibi ekonomik alanlar, devlet eliyle yok edilmiş. İnsanlar madene mecbur edilmiş. Kadınlar da seraya giderek aile geçimine destek olmaya çalışıyor. Seradaki koşullar da insanlık dışıymış. Birçok iş “kazası” yaşanıyormuş. Taşeron çalışma sistemi serada da devam ediyor. “Bir süre sonra burası unutulacak, her şey eskiye dönecek biz yine eskisi gibi sömürülmeye, kötü koşullarda çalışmaya devam edeceğiz, çok öfkeliyiz, kader demiyoruz, katliam bu ama ne yapacağımızı bilmiyoruz, şirketler çok güçlü, devlet çok güçlü” gibi aktarımları sıkça dinliyoruz. Örgütlenmeye ve birlikte mücadele etmeye hazır yüzlerce kadın ve erkek işçi var. Ancak mevcut sol örgütlerin ve mevcut sendikaların politikalarını yeterli ve/veya güvenilir bulmuyorlar.

Kınık’ta yaptığımız aile görüşmelerinde, ailelere hiçbir devlet yardımı gitmediğini öğrendik. Hükümet, kendi tabanına akıttığı yardımları Alevi ailelerden bilinçli bir şekilde sakınıyor görünüyor. Devletin açığını kapatan sivil toplum kuruluşları ve zengin iş insanları ise, bulabildikleri ailelere ve çocuklara hediye yağdırmakla ve kapalı zarflarda paralar dağıtmakla meşguller.Ailelerle gerçek bir insani ilişki kurmak ve dayanışmak ise, burjuvazinin sahte ahlâkı ile mümkün değil.

Ölen işçilerin aileleri, travmatize olmuş “mağdur”lar olarak gösteriliyor ancak onlar mağdur değil, haklı ve öfkeli aileler. Kayıplarının telafisi yok, ancak toplumsal adaletin sağlanmasına, psikolojik destekten daha çok ihtiyaçları var. Çağdaş Hukukçular Derneği, birçok kurumunla birlikte “Soma İçin Adalet”  kriz masası oluşturdu ve bölgede ilk günlerden itibaren çok aktif çalışıyor. Suç soruşturmasını yürüten ve takip eden avukatlar ÇHD avukatları. Aynı zamanda işçilerin tazminatları ve diğer haklarına yönelik işlemler için Soma Barosu devrede. Böylesi büyük bir katliamın ardından, acıdan rant elde etmeye çalışan fırsatçı avukatlar da bölgede ev ev gezmeye başlamışlar.

Soma’da hukuki ve sendikal mücadele devam ediyor ancak sosyalistler, komünistler yüzlerini Soma’ya dönmediği sürece, Soma’daki onbinlerce işçinin öfkesi ve tepkisi yavaş, yavaş sönümlenecektir.

……

Artık Eylem Zamanı

Sermayenin İşçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki ideolojik ve ekonomik baskıları, her gün yeni bir tarz ve biçimle artarak devam ediyor. Güvencesiz çalışma koşulları, taşeronlaştırma ve her gün işten atılma korkusuyla yüz yüze kalmak, sınıf partisinden yoksun olan işçi sınıfını, kendiliğinden gelişen eylemlere yöneltiyor. Sermayeyle mücadelede ekonomik mücadele araçları, sendikaların sermayenin denetimi altına girmesiyle işçi sınıfı tüm örgütlerinden yoksun bırakılmış durumda. Bugün işçi sınıfına önderlik edecek olan tek şey, tarihsel sınıf mücadelesi deneyimleridir. Şimdi işçiler bu perspektifle alanlara, meydanlara eyleme çıkıyor.

Bir süre önce özelleştirilen Seyitömer Termik Santralı işçilerinden 109 kişinin işten çıkartılmaları sebebi ile hem çıkartılan, hem de çalışan işçiler tesis içinde yürüyüş yaptılar. Tesise jandarma ve çevik kuvvetin gelmesiyle, Seyitömer köyünde oturan işçilerin yakınları olan kadınlar da tesise gelerek eyleme destek verdiler. Kadınların tesise girmek istemesinin engellenmesi üzerine eylemdeki işçiler, yemekhane ve nizamiye binasını ateşe verdiler. Polis ve jandarmanın biber gazıyla müdahalesine işçiler ve yakınları kadınlar, taş ve sopalarla karşılık verdiler.

Özelleştirmeye karşı Ocak ayından beri diğer bir direnişi sürdüren Yatağan Termik Santralı işçileri eylemlerine devam ediyor. Özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya karşı Ankara’da direnişte olan Yatağan işçileri kendilerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın kapısına zincirlediler. “Soma’nın hesabı sorulsun, Özelleştirmeler son bulsun, Taşeron sistemi kaldırılsın” yazılı dövizler taşıyan işçiler, polisin gazlı müdahalesi sonucu gözaltına alındılar.