Şengal Katliamı ve Ezidi Soykırımı – Gül Azur

Ağustos ayı başından beri, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD), Irak Federal Kürdistan yönetimindeki Şengal’e girmesinin ardından, Ezidiler’in ( ya da bizde bilinen isimleri ile Yezidi’lerin ) katliam haberleri gelmeye devam ediyor. IŞİD Şengal’de Ezidi köylerini kuşattı ve Ezidileri Müslüman olmaya zorluyor. Karşı çıkanları öldürüyor. Bu katliamdan kaçabilenler Şengal dağlarında açlık ve susuzlukla savaşıyorlar. Susuzluktan ölen bebeklerin ve çocukların fotoğrafları uzun süre belleklerimizden silinmeyecek. Kadınların dramı ise daha farklı. IŞİD militanları kadınları öldürmüyor. Onları savaş esiri olarak yanlarında götürüyorlar, tecavüz ediyorlar. Bu yüzden Ezidi kadınlarının yanlarında hançer taşıdıkları, yakalandıkları zaman kendilerini öldürdükleri söyleniyor. Hatta kadınların topluca kendilerini öldürdükleri yolunda haberler de var. Bunlardan birisi şöyle :

“Biz kadınlar akşamları dağın içlerinde nöbetleşe uyuyorduk. Erkekler de dağın girişinde nöbet tutuyorlardı. Ve biz kararlaştırmıştık. Eğer IŞİD oraya da gelirse ve onlarla çatışmak için mermi biterse tüm kadınlar el ele verip uçurumdan atlayacaktık. Bunu yapan kadınlarımız da oldu. Yaklaşık 40 kadın IŞİD eline düşmemek için el ele verip kendini uçurumdan attı. Eğer onurlu bir yaşamımız yoksa yaşamanın bizim için hiçbir anlamı yok.” (YPJ saflarına katılan Ezidi Kürd kadınlar, Laleşîn ve Evîn kardeşlerin verdiği bilgi.)

IŞİD’in daha önce yaptığı katliamlar aklımızda. İnsanların kafalarını İslam adına, “ Allahu Ekber” naralarıyla kestiklerini daha sonra da kesik başlarla top oynadıklarını, ölülerin kalplerini çıkarıp yediklerini biliyoruz. Böyle olunca Ezidi kadınların davranışları çok anlamlı.

Sadece Sünni Müslüman olmadıkları için böyle bir kıyıma uğrayan, kaderleriyle başbaşa bırakılan ve çoğumuzun bu kıyım dolayısıyla adını duyduğumuz Ezidiler kimler?

“Bunlar şeytana, güneşe, toprağa, ateşe tapıyorlarmış. O şeytan ki Allah’a başkaldırmış. Kim gördü şeytanı? Allah’ın huzuruna kim gitti? Bir yandan bakarsan, Yezidiler haklı. Var eden ve yaratan ki topraktır, güneştir, sudur, havadır. Yezidiler günde üç kere, bir sabah gün doğarken, bir kez de öğleyin, güneş tepedeyken, bir de gün batarken yönlerini güneşe dönerler, dualarını okurlar. Yüz yıllardır bu insanlar öldürüldüler, o kadar sürgün edildiler, o kadar işkence gördüler, o kadar aşağılandılar, gene de yılmadılar, tükenmediler. Şu insanoğlunda öylesine bir güç var ki tükenmiyor, çürümüyor, ölmüyor, toprak gibi, ışık gibi, su gibi. Ben yezidi değilim, ama onların direnme güçlerini, insanlıklarını, dostluklarını seviyorum, onların dirençlerine saygı duyuyorum. Onlar adam öldürmezler. Adam öldürenler Yezidilikten çıkarılırlar. Onlar savaşı bir toplu kırım sayarlar. Savaşa katılmamak için direnirler. Yüzyıllardır kan revan içindedirler, durmadan durmadan kanları seller gibi akmıştır. Ottan başka yiyecek bulamamışlar, ama yürekleri kararmamış, sevinçlerini yitirmemişler, hangi koşul içinde olurlarsa olsunlar, yüce dağların kovuklarında kartallar gibi yaşamışlardır.”

Yaşar Kemal, “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” romanında Ezidileri böyle anlatır.

Ezidilik, Kürtçe konuşan Kürt etnisitesine dahil dini topluluğa verilen ad ve bu topluluğun Zerdüştlük ve eski Mezopotamya dinlerinden uzanan dini inançlarına verilen isim. Ezidiler, esas olarak Irak’ın Ninova bölgesi ile Ermenistan, Gürcistan, Suriye ve Türkiye ‘de yaşamaktalar. Toplam sayılarının 800 000 civarında olduğu tahmin ediliyor

“Ezidi” kelimesinin bu dinin tanrısı olan Azda kelimesinden türetildiği iddia edilmektedir. Kürt dilinde “Tanrı” ismini karşılayan iki kelime vardır: Bunlar “Ezda” ve “Xweda”’dır. Ezda beni yaratan, veren ve var eden anlamlarına gelmektedir. Xweda ise kendiliğinden var olan anlamına gelmektedir.

Kurucusu bilinmeyen Ezidiliğin , kökeninin Lübnanlı Şeyh Adi bin Musafir’e dayandığı rivayet ediliyor. Emevi hanedanı soyundan olduğu belirtilen Şeyh Adi, Bağdat’ta meşhur İslam alimi İmam Gazali’den ders almış bir sufi olarak biliniyor. Daha sonra Irak’taki Sincar (Şengal) bölgesine yerleşen Şeyh Adi’nin, Laleş Vadisi’nde 1162’de öldüğü ifade ediliyor.

Ezidilik sözlü bir din. Dini ritüeller  nesilden  nesile sözlü olarak aktarılıyor. Ancak bazı kaynaklar Ezidiliğin  “Mushaf-ı Reş” ve “Kitab-ı Cilve” adlı 2 kutsal kitabı bulunduğunu da söylüyorlar. Bu kitaplarda tek tanrı inancı vurgulanmakla birlikte peygamberlik inancı bulunmuyor. Ezidilikte  ilahi dinlerde olduğu gibi peygamberlik sistemi yok. İnanca göre Tanrı, insanlara elçi göndermeksizin doğrudan bilgi verebilir ve isterse onları doğru yola sevk edebilir.

Bazı tarihi ve dini kaynaklara göre Ezidilik, ateş, güneş ve suyun kutsal sayıldığı bir inanç şekli. Bu inançta sonradan Ezidi olunmuyor. Bir Ezidi’nin başka bir dine geçmesi ise en büyük günah olarak kabul ediliyor.  Ezidilikte  sözlü edebiyat, Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinde kendini koruyor.

Ezidiler, sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç defa dualar okuyor. Bunun dışında her yıl nisan ayının ikinci haftasında başlayan “Kırmızı Çarşamba” bayramından önce üç günlük oruç tutuluyor. Oruçluyken Müslümanlar gibi bir şey yemiyorlar. Irak’ın Duhok ile Musul kentleri arasında bulunan Laleş Vadisi’ndeki Şeyh Adi’in mabedine yapılan hac, Ezidiler için yapılması şart olan dini  bir görevdir. Her Ezidi, ömründe en az bir kere 10 gün süren bu hacca gitmek zorundadır

Eskiden Şanlıurfa, Ezidiler’in  kalesiydi. 1970’li yıllara kadar özellikle Urfa-Viranşehir’de yoğun olarak yaşayan ve sayıları 80.000’i bulan Türkiye Ezidileri, 1980’lerle beraber yurtdışına göç etmeye başlamışlardır. 1985 yılında 23.000’e inen sayıları, 2007 yılında 377’ye kadar (Urfa’da 243, Batman’da 72, Mardin’de 51, Diyarbakır’da 11 kişi) gerilemiştir.

Bazı tarihçiler, Ezidiler’in reddetmesine rağmen, Ezidiliğin kökenini Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin ve beraberindeki 72 kişinin Kerbela’da şehit edilmesi emrini veren Emevi Sultanı Yezid’le ilişkilendiriyorlar. Bu yüzden aleviler “ yezit” sözcüğünü küfür olarak kullanırlar.

Önce IŞİD’den kaçabilen sonra da Şengal dağlarında açlık ve susuzluktan kurtulabilen Ezidiler, Roboski yakınlarındaki   Günireşi Geçidi’nden Türkiye’ye giriyorlar. Sayıları on beş bini bulan Ezidi, 28 Aralık 2011’de 34 kişinin savaş uçakları tarafından vurularak öldürüldüğü bölgeden geçerek Roboski’ye sığınmaya devam ediyor. Önceki gün 3 bin 500 Ezidi, Roboski’ye sığınırken, askerlerin gaz bombasıyla müdahale ederek katliamdan kaçan aileleri engellemeye çalışması büyük tepki çekti.  Suriye’den gelen sığınmacılara kucak açılırken Ezidiler, Müslüman olmadıkları için kendi kaderlerine terkediliyorlar.

Mezopotamya’nın en kadim halklarından biri Ezidiler. Tarih boyunca dini inanışları yüzünden kıyıma uğramışlar ve uğramaya devam ediyorlar. Yaşadıkları bölge Kürt yönetimine bağlı. Kürt yönetimi başlangıçta IŞİD’a karşı az da olsa direniş gösterdi, sonra her ne çıkarları vardır bilinmez, onlar da çekildiler ve Ezidiler’i kaderlerine ve katliama terkettiler. Yaşadığımız coğrafyada katliamlar yeni değil. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da yaşayan Rum ve Ermeniler’e yönelik saldırıların, tecavüzlerin acı izleri hala belleklerimizde. Pek çok kilise, havra ve hatta mezarlıklar bile tahrip edilmiş, azınlıkların iş yerleri yağmalanmış, kadınlara tecavüz edilmişti. Bu olaylar sonrasında çok sayıda insan evlerini terk etmiş ve başka ülkelere yerleşmişlerdi.

İnsanların doğuştan getirdikleri inançları ya da kimlikleri yüzünden kıyıma uğramaları insanlık tarihi kadar eski. Bu zulüm ancak insanın insana kulluğu sona erdiğinde bitecek. Sınıflar arasındaki barış, halklar arasındaki savaş sona erdiği zaman…

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ezidiler