Neden Kızıyorsunuz ki!

Bütün devrimciler duyguludur diye düşünüyorum. Buna insancıl da diyebiliriz. Başkaları için kendilerini ateşe atmaktan çekinmezler! Yani Kendi çıkarlarını toplumsal çıkara tabi kılanlara, sosyalizm için mücadele ederken bu sistemin düşmanı olmayı göze alanlara devrimci deniliyor!

Bu yola bir girdin mi sonu yoktur. Öyle günün koşullarına uyup albenisi olduğu zamanlarda “mış” gibi davrananlardan bahsetmiyorum; gerçek devrimciler savundukları insanlar tarafından ihanete uğrasalar bile, ihanete uğradıkları insanların hakkını savunmaktan vazgeçmezler!

Buna dair gençlik yıllarımızdan bir sürü örnekler bulabiliriz. Varını yoğunu satıp İstanbul’dan bir gecekondu edinen birinin elinden, arazi mafyaları yerini yurdunu almaya çalışınca devrimciler canı pahasına devreye girip insanların yaşam alanlarını kurtarırlar, fakat 12 Eylül diktatörlüğü gelip içeri düştüklerinde arazileri değerlenip kendince varsıllaştıklarında, kurtarıcılarından selamını sabahı kesmeyi bir yana bırakın, ana avrat küfrettiklerinin tanığı olmuşuzdur! Çünkü kendini dün onların yanında duran devrimcilerden  ayırma yolunu böyle bulmuşlardır!

Biliyorsunuz deprem felaketinin ardından seçim oldu bu ülkede. Bir taraf depremzedelerle ağlaşıp onların dertleriyle dertlendiler, diğer taraf fıtrat dedi bu işe! Allah’tan gelene bir şey yapılmaz yani. Bu ülkenin yüzde doksanı buna inanıyorsa, bundan daha geçerli ne olabilir ki?

Herkes, iktidarın önüne geçerek onlardan daha çok yardım etme yarışına girdiler. Enkazdan çıkan her canlının yakını dualarla karşılıyordu, kurtulanı! Kurtaranla kurtulan aynı dili konuşmuyordu çoğunlukla! En önce gelenler, karşılıksız yardım edenlerdi. Karşılıksız işleri sevmez bizimkiler! Kuşku duyar karşılıksız yardımlardan! Acaba der!

Kısacası ilk günler deprem bölgesi ağlama duvarına döndü. Facialar anlatılıyordu, “ülke geneline yayılsın, zaten burada yaşayanlar biliyor” deniliyordu. Sol sosyalist tüm oluşumlarda işin içindeydi. Hele ki kurtulanlara yardımcı olma işini bu grup üstlenmişti, ilk günler! Bir tas çorbayı onlar veriyor, bir çorabı veya ayakkabıyı da onlar giydiriyordu ayaklarına! Karşılığı “Allah devletimize zeval vermesin!” Herkes devletin aksaklıklarını gidermeye soyunmuş; “nerede bu devlet” diyenler bile azarlanıyordu. Devlet dimdik ayaktaydı da, ayakta olmayan başkaları var, onu da siz bulun dercesine!

Bizler bile elimizden geldiğince, yardımlaşmaya, destek olmaya çalıştık. Hatta sağı solu birilerine nasıl destek olunabilirin peşine düştük! Çoğumuzun aklına gelmedi, “mağdurları” mağduriyeti yaratanların karşısına çıkarmak! Öfkeyi yönlendirmekten, aç insanlara aş vermek daha kolayımıza geldi! Biraz da afişe olarak propaganda yapıp görünür olabilmeyi düşünmedik desem yalan olur…“bu kadarcık kusur herkes de” olur diyerek!

Ama yardımlar bir yere kadar. Burjuva devlet ve onun iktidarı gelene kadar bu işlere izin verirler ama devlet kurumlarıyla sahaya inince ya yetki teslimi yapacaksın, ya da çıkarırlar seni oradan! Çıkmazsan ilk çorbayı verdiklerin bile karşına dikilir. Yardımların azalmasının sorumlusu olarak da seni görürler! Anlatamazsın gücümüz bu kadar diye! “Gücün yoksa niye girdin bu işe” derler! Verirken iyidir ama vermeyi bırakınca kötü! Bunun için bizde güzel bir söz var: “Kırk yıl sırtında taşı, bir gün bırakınca kötü olursun!”

Şimdi başta burjuva muhalefet olmak üzere seçimi önceleyenlerin tümü şaşkın! Enkaz altında üç-beş gün çocuğunun çığlıklarını dinleyip ölü bedenine sarılanlar oy vermiş iktidardakilere! Hem de ne oy? Eskisinden daha fazla oy vererek ödüllendirmiş! Hatta eskiden muhalefet yandaşı olan yerlerde bile muhalefeti göklere çıkaran oy oranı görülmedi! Depremden kurtulanlar, dışarıda soğuktan titrerken konağı kirlenir diye kapısından kovulanlar, ödüllendirmiş kovanı! Yardım ederler de konak olmasa bile bir barınak verirler diye!

Devrimciler ise daha şaşkın! “Arkadaş, bu ne iş yahu, ben böyle bir iş görmedim” diye yakınıyor dağdaki çoban misali! “Bu kadar iyiliğe karşı bu yapılır mı” diyorlar, sanki her biri iyilik örgütleri! Oysa onlar herkesten çok iyi bilir, bu kahpe düzenin sürmesi için iyilik örgütlerinin var olduğunu! Hatta “Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli” olduğunu en iyi onlar bilir veya bilmeli!

Belki siz iyiliği karşılıksız yapıyorsunuzdur, olabilir! İçinizden geliyordur, o da olabilir ve ben hiçbir devrimcinin bana dönsün diye iyilik yaptığına inanmıyorum. Yine bana yararı olsun diye gözyaşı döktüğüne de!

Evet devrimcilerin içinde duygu vardır. Ağlamalarını göstermeseler de içine akıtırlar gözyaşlarını! Kendilerinden çok başkaları için uğraşırlar, bu güzel bir duygu!

Ama devrimcilikte duygular tamamda duygusallığa gerek yok ki! Zaten gözyaşlarını içe akıtmak bu değil mi?

Kısacası, yapılması gerekenlerin birinci bölümünü başta devrimciler olmak üzere muhalefetin tamamı yapmaya çalıştı! Birinci bölümde iktidarda olanlar hiçbir şey yapmadı ama yapılanlar hep onların işine yaradı! Çünkü yapılması gereken yapılıyorken onlar hazırlık yapıyorlardı! Sonun da her türlü karlı çıktılar! Muhalefeti bile sıraya sokarak yardım kampanyaları düzenlediler, onlara can suyu! Üzerine bir yılda yuvanızı yapacağız hayalleri gelince, her şey unutuldu!

Şimdi devlete, yani iktidardakilere karşı bir şey dersek bizi ayırırlar korkusu var onlarda. Sürüden ayrılanı kurt kapar misali! “Hep beraber iktidarda olanlara yaranalım da belki kurtuluruz” diyorlar!

Ve demem o ki, örgütsüz yapılan her şey burjuva iktidarların işine yarar! Siz burjuva iktidara öfkeyi yönlendirmek yerine, onun yapması gerekenleri yaparsanız, öfke sönümlenir! Öfke sönümlenince de, gücü elinde tutanın işine gelir!

Diyeceksiniz ki, “ne örgütsüzlüğü? Sırtlarına amblemlerini yapıştırmış bir yığın örgüt vardı oralarda! Hatta en çok görünen onlardı!” Reklam işi değil ki devrimcilik! Orada canla başla çalışanlar kaç kişiyle öfkeyi artıracak iletişim kurdu veya kaç kişiyle şu anda senli benli? Enkaz başlarında yakınlarının yakarışlarını dinleyenlerden bir kişiyi bile isyan ettiremediyseniz, yaptığınız yardımların ederi bu işte! Tepe tepe kullanırsanız, ömür boyu nostalji yapacağınız bir alan daha size…!

Neden kızıyorsunuz ki depremzedelere veya celladına aşık olan halk kitlelerine?!