Konferans Sonuç Bildirgesi (2014)

Komünist Hareket’in 2014 konferansı, 25 – 26 Eylül 2014 tarihinde “Devrimci Partinin İnşası İçin Devrimci Hazırlık” belgisi altında gerçekleşti. Konferans; dünya ve Türkiye’deki ekonomik, siyasal gelişmeleri, sınıf mücadelesinin durumu ve bugünkü aşamasının sorunlarını ve Komünist Hareketin önündeki görevleri ele alarak tartıştı. Dünyanın bir değişim sürecinden geçmekte olduğuna dikkati çekerek, sınıf mücadelesinin “risklerin ve olanakların arttığı bir dönem”e girdiğinin altını çizdi.

1 – Dünya kapitalist sisteminin genel bunalımı, eşitsiz bir biçimde de olsa, tek tek kapitalist ülkeleri etkilemeyi sürdürüyor. Kriz koşullarında, devletlerarası güç dengeleri önemli ölçüde değişime uğradı. Emperyalist devletler ve tekeller arasındaki rekabet keskinleşti. Bölgesel savaşlar biçiminde kendini ortaya koyan rekabet ve paylaşım, dünya çapında bir savaşa büyüme potansiyelini koruyor. Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Pasifik; savaş tehdidinin büyüdüğü alanlar olarak öne çıkıyor. Rekabet, askeri alanda hızlanan bir silahlanma yarışı olarak sürüyor.

2 – Uluslararası arenada kıyasıya süren ve paylaşım savaşına dönüşen rekabete paralel olarak  bunalım sürdükçe, rekabet kızıştıkça ve kâr oranları düştükçe, “sopa yöntemi” burjuvazinin tek yöntemi haline geliyor. Kendi çıkarları için kıyasıya rekabet eden sermaye grupları ve devletler, sorun işçi sınıfı olduğunda, aralarındaki savaşı bir yana bırakıp hep birlikte hareket ediyor. İşçi sınıfı, hemen her ülkede  yoğun bir saldırı altında. İşsizlik ve geleceğe güvensizlik işçi sınıfı üzerinde bir Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor ve sınıfın sınıfsal refleksini parçalıyor. İşçi sınıfının mevcut mevzi ve kazanımlarını savunma girişimleri, hemen her ülkede benzer sert önlemler ve saldırılarla karşılık buluyor. Gelişmiş kapitalist ülkelere özgü olarak kabul gören ve savunulan burjuva demokrasisinin, burjuva diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı, tarih içinde bir kez daha doğrulanıyor. Sınıf mücadelesi, işçi sınıfının durumundan bağımsız olarak sert biçimlere yöneliyor.

3 – Sınıf mücadelesi uzun bir geri çekilme ve suskunluk döneminin ardından yeniden canlanıyor ve ivme kazanıyor. Dünyanın hemen her köşesinde sınıf hareketi gözle görülür bir değişim yaşıyor. Ne var ki bu değişime rağmen yükselme ve geri çekilme biçiminde zikzaklı bir yol izleyen sınıf hareketinin, henüz savunma konumundan çıkarak düzene karşı devrimci bir alternatif konumuna yükseldiği söylenemez. Bu anlamda sınıf hareketinin önünde kat etmesi büyük mücadeleler gerektiren engebeli bir yol var. Ve bu yol ancak devrimci bir müdahaleyle genişleyip açılabilir. Sınıf hareketi, yaşadığı ideolojik savrulma ve örgütsel dağılmaya rağmen, devrimci bir müdahale için gerekli bilgi, birikim ve deneyime sahiptir.

4 – Dünya kapitalist zincirinin önemli bir halkası olan Türkiye, aynı zamanda da bu zincirin en sorunlu halkalarından birini oluşturuyor. Önemi, bir dünya savaşına evrimle potansiyelini koruyan bugünkü paylaşım savaşında, bölgesinde kendisine biçilen ve kendine biçtiği rolle ilgilidir.

Türkiye, ABD’nin hegemonyayı korumak adına Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yürüttüğü paylaşım savaşına büyük umutlarla dahil oldu. Türkiye’nin beklentilerinden biri, emperyalist müdahaleyi, yakın geçmişten bu yana Türkiye’nin siyasal istikrarsızlığının önemli bir unsuru olan ve otuz yıllık devlet terörüne rağmen önlenemeyen Kürt ulusal mücadelesini ezmek için bir fırsata dönüştürmek; ikincisi ise, bölgede Sünni İslam’ın güçlenmesini sağlayarak, kendine bir “arka bahçe” yaratmaktı. Özellikle Suriye’ye karşı müdahalenin emperyalist güç dengelerine takılması sonucunda Türk burjuvazisinin planları suya düştü ve beklentiler tersine döndü. Siyasal istikrarsızlık daha da büyüdü.

Bu süreçte Türkiye’nin ekonomik kırılganlığı da arttı. Büyüyen borç ve cari açıkla finanse edilen yolsuzluk ve rüşvet ekonomisi artık taşınamaz düzeyde. Ekonomik ve siyasal örgütsüzlüğüne rağmen, vahşi sömürü koşullarına işçi sınıfının itirazı giderek artıyor. AKP’nin uzun bir dönemden beri başarıyla yürüttüğü yoksulluğu cehaletten yararlanarak yönetme politikası, sınırına dayanmış durumda. Ağır çalışma koşulları, düşük ücretler, büyüyen işsizlik, geleceğe güvensizlik ve bunların yol açtığı toplumsal travma ve aile içi şiddet AKP’nin bir süredir üzerinde oturduğu eğik düzlemin daha da kayganlaştığını gösteriyor.

5 –Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesi doğrultusunda yürüttüğü mücadele ivmelenerek sürüyor. Güney Kürdistan’da kurulan “Kürt Otonom Bölgesi” kurulduğundan buyana bağımsız bir devlet olma yolunda önemli bir yol kat etti. Suriye’de emperyalist müdahale ve içsavaş sırasında kurulan Kürt kantonları özellikle IŞİD  şahsında gericiliğe karşı verdikleri mücadele ile geçici yapılar olmadıklarını kanıtladı. Kuzeyde Kürt Özgürlük Hareketi, devletin “çözüm süreci” adı altında dayattığı tasfiyeye karşı önemli mevziler kazanarak gelişimini sürdürdü. Dört parçadaki Kürt ulusal birliğinin kurulması yolunda önemli adımlar atıldı.

Uluslararası konjonktür  ve bölgedeki gelişmeler, Kürt ulusal mücadelesinin dört parçanın her birinde elde ettiği konumlar dikkate alındığında, Kürt halkı tarihin hiçbir döneminde kendi kaderlerini tayin olanağına bu kadar yakın olmamıştır. Mücadele, Kürdistan’ın her bir parçasında aynı ölçüde olgunlaşmamış olsa da genel eğilim Kürt devletinin kurulmasına doğrudur.

6 – Mevcut ekonomik ve siyasal durum, burjuvazi için altın çağın geride kaldığını ve sınıf mücadelesinin sert biçimler alacağının işaretlerini vermektedir. İşçi sınıfı, her bakımdan hazırlıksız olarak yakalandığı bu süreçten ancak ekonomik ve siyasal bakımlardan örgütlenerek, örgütlenmesini güçlendirerek çıkabilir. Bugün işçi sınıfı; dünyanın hemen her köşesinde aynı sorunla, yani işçi sınıfının devrimci siyasetini yürütecek ve onu iktidara taşıyacak “komünist partisinin yaratılması sorunu”yla karşı karşıyadır. Birçok cephede birden mücadelenin örgütlenmesi ve hazırlıkların yürütülmesiyle yerine getirilebilecek bu görev, dünyanın bir değişim süreci içinden geçtiği bugün, çok daha da yakıcı görevdir. Bu görev, aynı zamanda proletarya enternasyonalizmi adına üstlenilecek en devrimci görevdir de.

7 – Komünist hareket, önüne bu devrimci görevi koyarak yürüyüşünü başlattı ve bugüne kadar faaliyetini bu ana ekseni kaybetmeden sürdürmeye çalıştı. Ayrıntılı “Program Taslağı” ve “İşleyiş Kuralları”nı onaylayan Aralık 2013 Konferansı hareketimizin kısa tarihi içinde önemli bir dönüm noktası olmuş ve Konferans, önümüze; onaylanan program ve ilkeler doğrultusunda Komünist Harekete örgütsel bir form kazandırma görevini koymuştu.  Bu görevin ne ölçüde başarıldığı sorusu,  2014 Konferansının belirleyici tartışma ve eleştiri konusunu oluşturdu.  Başarısızlıkların nesnel ve öznel nedenlerini ele aldı. Devrimci kadro ve kadro niteliği sorununu, başarısızlığa neden olan bir dizi nesnel ve öznel etken arasından öne çıkan temel sorun olarak belirledi.

8-  bugün dünya komünist hareketi çözmek sorunda olduğu ciddi sorunlarla yüzyüzedir. Her yenilgi döneminin ardından yaşandığı gibi Komünist hareketler kendi teorik yetmezliklerini bilimsel komünizm teorisinin yetmezliği olarak algılayıp, ‘teorik yeniden yenilenme’ adına bir anaforun içine çekilmiş durumda. Temel insan hakları ve demokrasi söylemini; sınıf çıkarları, sınıf karşıtlığının üzerinde gören bu ideolojik savrulmanın siyasal alana yansıması; farklı etnik, dinsel ve toplumsal kimliklerin sınıf mücadelesinin önüne çıkartılması ve devrimci hedeflerin geri çekilmesi oldu. Savrulma ve geri çekiliş; örgütsel alanda, devrimci örgütten kaçış, ilke, kural tanımayan, gevşek, devrimci mücadeleyi kişisel yaşama uyarlayan bir örgüt anlayışıyla tamamlandı.

İşçi sınıfının durumu ise çok daha da vahim: Sınıf içinde bölünmelere yenileri eklendi. Etnik, dinsel vb. ayrışmayla sınıf olgusu ve refleksi geri plana itildi. Bunlar ve bunlara eklenecek bir dizi etkenle, işçi sınıfı içinde burjuva ideolojisinin alanı genişletildi; bu durum ise burjuva devlet ve partiler tarafından başarıyla kullanılarak işçi sınıfı büyük ölçüde kendi sınıf gerçekliğinden uzaklaştırıldı. Bütün bunlara bir de sosyalist hareket tarafından ideolojik – sınıfsal bakış açısının terk edilmesi – ve mekânsal olarak sınıftan kopuşu eklendiğinde, işçi sınıfı burjuva ideolojisinin etki alanında sosyalizmden uzaklaşmış, bir anlamda sosyalizme karşı duyarsızlaşmıştır.

Bu tablo sosyalist hareketin içinde bulunduğu durumun küçük bir özetidir. Bu özet bile, yola çıkarken omuzlarımızdaki yükün ne kadar ağır bir yük olduğunu anlatmaya yeterlidir. Bu ağır tablodan hareketle önümüze koyduğumuz görevin çapı ve zorlukları ile karşılaştırıldığında, güçlerimizin, olanaklarımızın ve birikimlerimizin yetersiz olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

“ İşe başlamak için mükemmel koşulları bekleyen devrimciler, en kötü devrimcilerdir.”  Biz Lenin’in bu sözünü kendimize rehber edinerek yola çıktık. Yola çıkarken güçsüzlüklerimizin, zaaf ve yetmezliklerimizin farkındaydık. Ama şunu da biliyorduk ki, sınıf mücadelesi hiçbir durumda güçlerin olgunlaşmasını beklemiyor. O, kendi yolundan yürüyor.

Sorunun öznel yanı ise, genel konuşmayı bir yana bırakırsak, bu göreve talip olanlar ile, yani doğrudan bizimle ilgilidir. Bu konferansın diğer konferanslardan farklı olarak açığa çıkarması ve çözmesi gereken tam da budur. Yani bizimle ilgili alandır.

Şüphesiz dört yıl, bir örgütün tarihinde o örgütün faaliyetini yargılamak için çok önemli bir zaman dilimi değildir. Bu nedenle geçen dört yıla bakarak, hakkımızda mutlak bir yargılama yapılamaz. Ancak yine de bu dört yıl; hedefimizle, bu hedefe varmak için yürüttüğümüz faaliyet arasında bir eğilimi ortaya koymaktadır ve  bu eğilim maalesef başarılı bir eğilim değildir. Nedenlerini araştırmaya ise kendimizden başlamalıyız.

Doğru sonuçlara varabilmek için öncelikle; yapılanları kendi yeteneği, yapılamayanları başkalarının yeteneksizliği, koşulların zorluğu, olanakların yetersizliği ile açıklayan – ne yazık ki bu tür bir yaklaşım devrimci kadro ve örgütlerde çok yaygındır – anlayışı bir kenara atmalıyız.

Hedef doğru tespit edilmişse ve o hedefe varacak yol ve araçlar iyi seçilmişse, mevcut zorluk ve olanaksızlıklar, nesnel olumsuzluklar sadece aşılması gereken bir zaman sorunudur. Ama bir koşulla: Buna uygun bir kadro varsa. Ve başa çıkılması gereken sorunlar, aşılması gereken zorluklar ne kadar büyükse, bu sorunların altından kalkacak kadronun niteliği ve yeteneği de o kadar önem kazanır. En karmaşık ve en çetin sorunlar bile yalnızca bu sorunları doğru kavrayan ve çözme yeteneğini ortaya koyan nitelikli bir kadroyla alt edilebilir.

Hem tek tek yoldaşlar hem de hareket olarak bize düşen, bu çetin görevlerin altında ezilmeden kalkabilmek üzere, mücadele içinde, kendimizi yeniden konumlandırmaktır. Ancak böyle davranarak gereksiz ayak bağlarımızdan kurtularak devrim döneminin devrimci kadrosu olmaya hak kazanabiliriz.

************

KONFERANAS KAKARLARI

Konferans Kararları:

Karar No. 1 :  Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesi doğrultusunda yürüttüğü mücadele ivmelenerek sürüyor. Kürtler, tarihin hiçbir döneminde kendi kaderlerini tayin olanağına bu kadar yakın olmamıştır.

Bugün hem nesnel koşullar, uluslararası ve bölgedeki gelişmeler, hem de öznel koşullar Kürt halkının dört  bir parçasındaki mücadelesinin ulaştığı boyut ve Kürt ulusal birliğinin kurulmasına yönelik çabalar, bir Kürt devletinin kurulmasını güçlü bir olanak dahiline getirmiştir. Süreç, Kürdistan’ın her bir parçasında eşit biçimde gelişmese de genel eğilim, Kürt devletinin kurulmasına doğrudur.

Komünist hareket Kürt halkının mücadelesiyle yakaladığı bu olanağın nihai çözüme ulaşmasını destekler. Bunu hem Kürt ulusal sorununun nihai çözümü, hem de işçi sınıfının devrimci mücadelesi için en elverişli çözüm olarak görür.

Bu bağlamda Kürt ulusal mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olan Kobane’de IŞİD’e karşı verilen kahramanca mücadeleyi selamlar.

Karar No. 2 : Konferans Bir önceki konferansın aldığı Komünistlerin Birliği ile ilgili kararını yeniden onayladı.

Komünist Hareket, önüne koyduğu Komünist parti kurma görevini tüm Komünistlerin katılımına açık bir faaliyet olarak ele alır. Bu faaliyetin her aşamasında Komünistlerin birliğinin sağlanması hedefini gözetir.

Hareketimiz; “komünistlerin birliği” sorununun çözümünü, kendi bağımsız ideolojik, politik ve örgütsel çalışmalarına sıkı sıkıya bağlı bir faaliyet olarak ele alır. KH’ye göre birlik faaliyetleri güç kazandıkça, hareketin bağımsız faaliyetinin daha da yetkinleşmesi ve ilkeli duruşunun netleşmesi komünistlerin birliğini zorlaştıran değil, tam tersine komünistlerin birliği çalışmalarına güç katan, birliğin devrimci ilkeler temelinde yükselmesini sağlayarak onu kolaylaştıran çok önemli bir etkendir.