Son ağaç kesildiğinde, Son nehir kirlendiğinde, Son balık öldüğünde
Anlayacaksınız paranın yenmediğini!
( Kızılderili siiri)
Günümüzde Küresel Sermaye en vahşi ve en gözü dönmüş biçimde kör bir kazanma hırsıyla doğal veya kültürel, güzel, değerli ve insanî olan her şeye saldırıyor. Bunların işbirlikçisi ve suç ortağı iktidar tarafından elimizde kalan tüm yaşam kaynakları; ormanlar, sit alanları, dereler, tarihi ve kültürel değerler yerli ve yabancı şirketlere peşkeş çekiliyor. Kâr ve rant uğruna, bütün doğal yaşam kaynaklarımız ve değerlerimiz bir daha geriye dönmeyecek biçimde katlediliyor. Ve ne yazık ki işçi sınıfı, ör- gütsüz ve güçlü bir devrimci sınıf partisinden yoksun olduğu için, dolayısıyla ülkedeki tüm karşı çıkış ve direnişler birbirine bağlanarak devrimci bir sel yatağında toparlanamadığı için köylümüzün, canevine yönelen bu saldırılara karşı ver- diği yiğit direnişler; yeterli desteği göremiyor, devrimci-de- mokrat ve çevreci kamuoyunun verdiği destek yetersiz kalıyor; direnişin gücü çoğu kez saldırıyı püskürtmeye yetmiyor. Komünistler ise aydınlatma ve örgütleme yetenekle- rini sürece katıyorlar elbette. ( Şu satırlar yazıldığı sırada Trabzon – Çaykara İlçesi – Solaklı Vadisi’nde Jandarma, HES’lere karşı vadisini savunan köylülerin direnişini kır- maya çalışmaktaydı.)
Kaz Dağları’nı talan etmede epeyce yol alan maden şir-ketleri, AKP’nin desteği ve suç ortaklığında şimdi de Madra Dağları’na göz dikmiş durumda. Madra Dağları’nın Kozak üzümü ve Madra Yaylası, dev gibi fıstık çamları, Türkmen köylerinin doğayla dostluk ve uyum içinde oluşturduğu bin yıllık dayanışma kültürü, her 100-200 metrede bir yol üze- rinde sizi çağıran kaynak suları, ağacı, ormanı, kuşları, ha- vası, mantarları, böcekleri… velhasıl milyonlarca yıl süren bir doğal akışın ürettiği zengin bir yaşam ortamı (ekosistem) tehlike altında.
Burhaniye Kent Konseyi, kısa süre önce toplanarak bu tehlikeye, halkın ve tüm kardeş örgütlerin dikkatini çekmeyi ve bu saldırıya hep birlikte karşı koymayı, bu talan girişi- mini geri püskürtmeyi kararlaştırdı. Yapılması gereken ça- lışmaların ayrıntılarını görüştü ve “Dayanışma Çağrısı” yayımladı. ÇAĞRI’nın son bölümde şu sözler yer aldı:
“ Denizi, tepeleri, dağları, ova ve dereleri, 10 mil-yona yakın zeytin ağacı ve endemik olanlarla birlikte diğer zengin bitki örtüsü, klimatolojik özelliği nedeniyle yüksek oksijenli temiz havası ile bu yurt köşesi (…) bugün ne yazık ki çoku- luslu maden şirketlerinin talanına açıldı.(…) Kazdağı’nın kuzeyinde 34’ü altın-gümüş olmak üzere yüzlerce maden ruhsatı verildi. Güneyinde ise 26’sı Milli Park’ta yüze yakın maden ruhsatı dayatıldı.
Madra Dağı ve Kozak Yaylası’nda ise yüzden fazla yer, % 60’ı yabancı altın tekelleri olmak üzere madenciliğin yı kımına açık hale getirildi. (…)Bizler (ise …) yaşamı sa vunmak için bıkmadan usanmadan çaba harcıyoruz. Türkiye Kent Konseyleri Platformunu da bizlerle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz!
Başka yolu yok! Yeniden deneyeceğiz!
Sömürüsüz ve savaşsız gerçek bir uygarlık, (…) ancak insanlık onurunun bilinçli çabasıyla, yabancılaşmış toplumsal ilişkilerin tüm tortularından arınarak yükselecektir.
Şunu hiç unutmamalı ve unutturmamalıyız; fazla değil yalnızca iki seçeneğimiz var:
*YA bundan böyle insan, kendi tarihini doğanın tarihinden ayırmayıp onunla bütünleştirecek; YA DA tarih yazmanın kendisi son bulacak!
*YA bu defa insan, doğanın düşünen elleri olarak hiç ayrılmamacasına onunla yeniden buluşacak; YA DA kendisinin katili olacak.
*YA en büyük üretici güç olarak insan, doğa ve kendi sinin birlikte-sürdürülebilir evrimini güvence altına alacak, bunun için yeni ve gerçek uygarlığın önündeki setleri kaldı racak; YA DA do ğanın mucizesi, bildiğimiz canlı yaşam, bütünüyle sınırsız sömürü girdabına kapılıp yok olacak!
*YA ÖLÜ YILDIZLARA HAYATI GÖTÜRECEĞİZ! YA DA TÜM HAYATLARI YOK EDECEK ACIMASIZ ÖLÜM!