Kadro, Parti, Devrim – Ali Gündüz

“İktidar savaşında proletaryanın, örgütten başka bir silahı yoktur.” Lenin

Kadro, parti ve devrim arasındaki ilişki, devrimin siyasal ordusunun belkemiğini oluşturur ve bir zincirin birbirine bağlı halkalarıdır. Bu halkalar kağıt üzerindeki gibi şematik bir ilişkiyi değil, birbirini koşullayan, etkileyen, besleyip büyüten dinamik bir ilişkiyi bağrında taşımak zorundadır.

Devrimci kadro içinde bulunduğu örgütün bir temsilidir, onun özelliklerini taşır. Liberal bir örgütlenme liberal bir kadro yaratırken devrimci bir örgüt devrimci bir kadro yaratır. Yani liberal, gevşek, reformcu bir kadro toplamı devrimci bir örgüt yaratamaz. Devrimci örgüt ancak devrimci kadroların birliği ile yaratılabilir.

Devrimci kadroların örgütü, Lenin’in deyişiyle “devrimciler örgütü,” devrim olgusu ile mutlak, kopmaz bir ilişkiye sahiptir. Sınıflar mücadelesi tarihinin öğrettiği gibi kendiliğinden eylem, sınıf hareketini -bütün coşkunluğu ve enerjisine rağmen- devrime ve iktidara taşımaya yetmiyor. Ancak müstakbel iktidar sahibi sınıfın devrimci-öncü örgütü devrimi ve siyasal iktidarın ele geçirilmesini sağlayabilir. Kapitalizmde, kuşkusuz, bahsettiğimiz devrimci öncü işçi sınıfının komünist partisidir.

Öyle ise, kadro; bir yanıyla devrimci kadroların birliği anlamına gelen, aynı zamanda yeni devrimci kadrolar yaratmanın en önemli aracı olan, komünist parti; ve proleter devrim arasında -şematik değil- diyalektik, tarihsel ve zorunlu bir ilişki vardır. Bu ilişki var oluşu itibariyle nesnel bir olgu olsa da bu ilişkinin hayatta karşılık bulması komünistlerin işidir.

Partinin Zorunluluğu

Her sınıf, kendi iktidarını yaratmak için öncü bir güce ihtiyaç duyar. Bu gücün kapitalizmdeki adı partidir. Devrimci parti, sınıf savaşında işçi sınıfının siyasal ordusudur. Eğer sınıf savaşından söz ediyorsak, bu savaşın ordusuz yürümeyeceğini göz ardı edemeyiz.

Kapitalizmden komünizme geçiş ile parti arasında bir zorunluluk ilişkisi vardır. Devrimin gerçekleşmesi proletarya diktatörlüğünün kurulması, sınıfsız topluma geçiş, bütün bu süreç partisiz olarak var olamaz. Bu durum Marksist teori içindeki partinin yeri ve rolünü belirler; bu rol basitçe bir araç olmaktan öte, sınıf mücadelesi pratiğiyle de kanıtlanan bir sine qua non*dur.

Proletarya, parti biçiminde bir örgütlenmeye ulaşmadan siyaset yürütemeyeceği gibi, kendi kurtuluşunun yolunu da açamaz. Devrimci parti sınıfın siyasal varoluşunun biçimidir, “parçalanmış işçi sınıfı, bir hiçtir.” Tarih boyunca burjuvazinin bütün saldırılarının sivri ucunu devrimci partiye yöneltmesinin, işçi sınıfını bu zorunluluktan vazgeçirmeye çalışmasının temel nedeni budur. Marksizm’in ağır saldırı altında olduğu günümüz dünyasında “bürokrasi, hiyerarşi, sekterlik” gibi gerekçelerle devrimci parti olgusuna saldırılması; yatay, gevşek, reformcu ve liberal örgütlenmelerin bizzat burjuvazi tarafından desteklenmesi tam olarak devrimci partinin öneminin göstergesidir.

İşçi sınıfının devrim ve komünizm gayesine erişmesi için mutlak araç olan parti, aynı zamanda, işçilerin siyasal birliğini, yani işçilerin bir sınıf olarak hareket etme kabiliyetinin de sağlayıcısıdır.
Marx ve Engels parti konusundaki tutumu Paris Komünü deneyiminin hemen ardından şöyle açıklıyordu:

“…Proletarya mülk sahibi sınıfların kolektif gücüne karşı mücadelesinde, ancak mülk sahibi sınıflar tarafından kurulmuş eski partiler karşısında ayrı bir siyasal parti haline gelirse, bir sınıf olarak davranabilir.
Proletaryanın siyasal bir parti haline gelmesi, toplumsal devrimin ve onun nihai hedefinin, sınıfların kaldırılmasının, zaferinin güvence altına alınması için vazgeçilmezdir.

İşçi sınıfının, iktisadi mücadele ile zaten sağlanmış olan güçbirliği, bu sınıfın elinde, kendisini sömürenlerin siyasal iktidarına karşı mücadelesinde de bir manivela olmalıdır.” (Marx-Engels: Seçme Yapıtlar, Cilt:2, s: 347-348, Sol Yayınları, 1977).

Parti, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının kapitalist iktidara karşı manivelası olmalıdır. Bu parti bütün sınıflardan bağımsız, devrim hedefine odaklanmış, bilimsel komünizm öğretisi ile yetkinleşmiş bir parti olmak zorundadır.

Yine Engels, Enternasyonal’in Londra Konferansı’nda (21 Eylül 1871) yaptığı konuşmada partinin bağımsızlığı ve parti-devrim ilişkisine ilişkin görüşlerini söyle dile getiriyordu: “Ama devrim siyasetin en üst işidir; devrimi kim istiyorsa onun aracını da, yani devrimi hazırlayan işçileri devrim için eğiten siyasal eylemi de istemek zorundadır… Ancak yapılması gereken işçi siyasetidir, işçi partisinin herhangi bir burjuva partisinin kuyruğu olarak değil, ama kendi amacı, kendine özgü siyaseti olan bağımsız bir parti olarak kurulması gerekir.” (Marx, Engels, Lenin, Anarşizm ve Anarko -Sendikalizm, Sol Yayınlar s. 62).
Buradan kalkarak, muzaffer Bolşevik Partisi’ne ve onun devrimci niteliğine, bu partinin ve devrimin önderi Lenin’e göz atmakta fayda görüyoruz. Lenin 1900lerin başında Rusya’daki sınıflar mücadelesine ve komünistlerin önündeki görevlere dönük olarak kaleme aldığı Hareketimizin Acil Görevleri broşüründe şöyle yazıyor: “Başlıca ve temel görevimiz işçi sınıfının siyasal gelişmesini ve siyasi örgütlenmesini sağlamaktır. Bu görevi arka plana iten, tüm özel görevleri ve tek tek mücadele yöntemlerini ona bağlı kılmayı reddedenler, yanlış bir yol izlemektedirler ve harekete ciddi zarar vermektedirler.

… Bu koşuldan, Rusya Sosyal-Demokrasisi’nin yerine getirmesi gereken görev proletarya kitlelerini sosyalizm düşünceleriyle ve siyasi bilinçle aşılamak ve kendiliğinden işçi sınıfı hareketi ile kopmazcasına bağlı devrimci bir partiyi örgütleme¬ yükselir.”

Bilinç; körlüğü ve körce yürüyüşü ortadan kaldırmak içindir. Bugün körce yürüyüş sürmektedir. 1900lerin başındaki dünyadan çok uzak ve farklı bir dönemde değiliz. Kapitalizmin krizi tüm dünyayı sarıyor, devrimci akımlar saldırıya uğruyor, işçi sınıfının siyasal birliği ve parti fikri aşındırılmaya çalışılıyor. İşçi sınıfının siyasal gelişimi ve örgütlenmesi bugün de komünist hareketin en önemli işi olarak karşımızda duruyor. Komünist hareket ise çok parçalı, dağınık ve örgütsüz halini koruyor.

Meseleyi basitleştirelim. Kapitalizm koşullarında, burjuvazi elindeki devlet aygıtı ile muazzam bir örgütlülüğe erişmiş vaziyettedir. Bu örgütlülük onun işçi sınıfı üzerindeki baskı aygıtıdır. Bu aygıt aynı zamanda karşı devrimci bir misyonla örgütlenmiştir. Esasen bu aygıt; merkezi, yaygın, bütün yönetme yöntemlerini kullanan bir örgüttür. Bu örgüt karşısında örgütsüz, merkezsiz, öncüsüz bir sınıfın iktidara aday olma şansı yoktur. Düşman kolektifse, siz de kolektif olmak zorundasınız. Düşman örgütlüyse, onun kadar nitelikli bir örgütlenmeye sahip olmak zorundasınız.

Kendi amacı komünizm; kendine özgü siyaseti işçi sınıfının devrimci mücadelesi; bağımsızlığı bütün burjuva ve küçük burjuva akımlardan ideolojik, politik ve örgütsel bağımsızlık… İşçi sınıfının devrimci partisinin esas özellikleri bunlardır. Bu partinin zorunluluğu bir yanıyla komünizmin özgünlüğüne, bir yanıyla ise kendiliğinden hareketin mutlak kaderine bağlıdır.

Kadro-Parti İlişkisi

Sınıf mücadelesi ideolojik, politik ve örgütsel alanları kapsayan bütünlüklü bir mücadeledir. Bu bütünsellik içinde devrimci parti; örgüt yapısı, onun dayandığı teorik temel ve izlediği siyasetin niteliği ile belirlenir. Partinin eyleminin etkinliği bu üç alanın uyumluluğuna bağlıdır. Teorik temeller, siyasal mücadele ve örgüt yapısı arasında herhangi bir uyumsuzluk partinin niteliğinin bozulmasına yol açar. Çünkü birbiriyle uyumlu olması gereken bu üç alanın herhangi birinde yaşanacak bir sorun o alanın sorunu olarak kalmaz, diğer alanları etkisi altında alarak partinin ideolojik- politik ve örgütsel birliğinin bozulmasına yol açar. Örneğin örgütsel alanda ortaya çıkan bir sorun çözülmezse kısa sürede ideolojik-politik bir soruna dönüşerek bölünme yol açar.

Bu yazının kapsamı içerisinde örgüt yapısı üzerinde duracağız. Marksist örgüt anlayışına büyük katkılar sunan Lenin, “Ne Yapmalı”da devrimci partinin yapısı üzerine şöyle yazıyor: ‘‘Kastettiğim, profesyonel devrimcilerdir, kökenleri öğrenci olmuş ya da işçi olmuş önemli değil. “ Şunu iddia ediyorum: 1- Sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiç bir devrimci hareket varlığını sürdüremez; 2- Hareketin temelini oluşturan ve harekete katılan, mücadeleye kendiliğinden çekilen kitleler ne kadar geniş olursa, böyle bir örgüte duyulan gereksinim o kadar acil bir hal alır ve bu örgüt o ölçüde sağlam olmak zorundadır (çünkü her türlü demagogun kitlelerin geri kesimlerini peşinden sürüklemesi o kadar kolay olacaktır); 3- Böyle bir örgüt esas olarak, devrimci faaliyeti meslek edinmiş insanlardan oluşmalıdır; 4- Otokratik bir ülkede böyle bir örgüte üyeliği, ancak meslekten devrimciler, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş insanlar üye olabilecek şekilde ne kadar çok sınırlarsak, örgütün ele geçirilmesi o kadar zor olacaktır; 5- Gerek işçi sınıfından, gerek diğer toplumsal sınıflardan harekete katılma, içinde aktif olarak çalışma imkânına sahip olacak kişiler çevresi de o kadar geniş olacaktır.” (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yayınları cilt II, s. 144).

Lenin’in buradaki merkezi, sıkı, dar örgütlenmiş bir parti vurgusu devrimci partinin en önemli özelliğini da bize sunuyor; profesyonel devrimciler. Geniş, yığınsal örgütle devrimci parti arasında bir ayrım çizgisi çeken Lenin, devrimi hedefleyen bir partinin ancak ona uygun örgüt yapısı ile zafere ulaşabileceğinin altını çiziyor.

Profesyonel devrimcilik Lenin’in Ne Yapmalı da geliştirdiği örgüt teorisinin ana çekirdeğini oluşturdu. “Devrime sadece boş akşamlarını değil, bütün hayatına adayan insanlar yetiştirmelidir; çalışmamızın çeşitli alanları arasında sıkı bir iş bölümü uygulayabilmeyi olanaklı kılacak kadar büyük bir örgüt yaratılma”sı gerektiğini vurguladı. (Lenin Seçme Eserler çilt II, İnter Yay. s. 25)

Öyle ise (meslekten devrimci) profesyonel devrimci, devrimci partinin belkemiğini oluşturuyor. Devrimci parti, yukarıdan aşağıya örgütlenen ve aşağıdan yukarı yenilenen aşırı ölçüde sınırlı ve gizli örgütlerden gayet geniş, özgür, lose organisationen’lere (gevşek örgütlere-y) kadar her türden, dereceden ve cepheden örgütleri içinde barındıran örgütler toplamıdır. Gevşek örgütleri bağrında taşısa da esas olan partinin çekirdek yapısıdır. Bu da profesyonel devrimcilerden oluşur.

Parti örgütler toplamıdır, ancak bu örgütler devrimci kadrolara dayanır. Lenin, partinin “örgütlerin toplamı (yalnızca aritmetik toplamı değil özgün toplamı)” olduğunu belirterek, “Dar anlamda bu sözcük hiç değilse en asgari ölçüde bir uyuşuma sahip bir insan topluluğunun kurduğu çekirdeği ifade ediyor. Geniş anlamda ise, sözcük, bu tür çekirdeklerin bir bütün içinde birleşmiş toplamını kastediyor.” (Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Sol Yayınları. s.74). Devrimci kadrolar içinde oldukları örgütün niteliğini taşır, kadroların nitelik bileşimi ise partinin genel niteliğini ortaya koyar.

Siyaset denilen olgu devlete karşı konumlanışla ilgilidir. İşçi sınıfının devrimci siyaseti ise kapitalist devleti yıkıp, proletarya diktatörlüğünü inşa etme ve komünizme varmak üzerine kuruludur. Bu siyasete uygun araç; sınıf savaşının o günkü koşullarına uygun olarak kendisini yeniden örgütleyebilen bir savaş örgütü olmak zorundadır. Bu savaş örgütünün çekirdeği olan profesyonel devrimciler, kritik önem taşır.
Profesyonel devrimci kavramı yanlış anlaşılmamalıdır. Özellikle Türkiye’de profesyonel devrimci kavramı yanlış anlaşılmakta, devrimci kadro fikri bu doğrultuda hasar görmektedir. Partinin finanse ettiği, bütün zamanını partinin, parti bürolarının, örgütlerin ve yayınların işleri ile geçiren kadro profesyonel devrimci demek değildir. Profesyonel devrimciliğin parasal sorunla alakası yoktur. Yani profesyonel devrimcinin meslekten devrimci oluşu, devrimci partiyi işveren konumuna getirmez. Profesyonel devrimci bütün enerjisini, vaktini, yeteneğini, aklını; hayatını devrimci mücadeleye adamış, yaşamını buna göre kurgulayan, örgütüne sıkıca bağlı devrimci kadroyu ifade eder. Lenin’in ifadesiyle profesyonel devrimci, devrimci eylemi meslek edinmiş kimsedir.

Devrimci parti ile kadro arasındaki ilişkinin en can alıcı noktası burasıdır: profesyonel devrimcilik.

Devrimci Kadronun Niteliği

“Devrimci kadro nedir?” sorusuna karşı verilebilecek onlarca cevap vardır. Günün koşullarına göre bu cevap ayrıntılandırılabilir, çeşitlendirilebilir. Ancak esas olarak, düzeni alt üst etme iddiasındaki devrimci partinin devrimci kadrosu bu düzene karşı duruşunu kendi içinde oluşturmak zorundadır. En genel anlamıyla devrimci kadro kapitalizmin yarattığı insan tipine ve insan ilişkilerine karşı her alanda mücadele eden, yeni dünyanın ‘yeni insanı’ olma yolunda ilerleyen, bütün hayatını devrim ve komünizm amacıyla şekillendiren bir kadro tipidir.

Komünist hareket bugün tarihinin hiçbir döneminde olmadığı ölçüde ciddi ideolojik, politik ve örgütsel sorunlarla karşı karşıyadır. Devrimin karşı karşıya olduğu bu ciddi sorunlar; yenilginin izlerini üzerinden atamayan, karşılaştığı her zorluk karşısında “nesnel koşullara ve olanaksızlıklara” sığınan, burjuva saldırıyı ideolojik taviz vererek savuşturabileceğini düşünen, devrimi bugünün değil yarının sorunu olarak gören, mücadele için “uygun” koşulları bekleyen, yenildiği yere bir kez daha girme cesaretini gösteremeyen, bir ayağı komünizmde bir ayağı kapitalizmde konformist bir kadro ile çözülemez. Bu tarz bir kadronun mevcut kafa karışıklığını daha da büyüttüğü, umutları kırdığı ve devrimci niteliği törpülediği son otuz yılın deneyimiyle sabittir.

Sınıf hareketinin karşı karşıya bulunduğu ve aşmak zorunda olduğu bu ağır tablo devrimci kadro niteliğini de belirliyor. Kendini teorik olarak geliştiren, var olan sorunlar ve onların çözüm yolları üzerine kafa yoran, araştıran, inceleyen, sınıfa gitmenin yeni yol ve araçlarını arayan, yaşamını devrimci mücadelenin önceliklerine göre yeniden düzenleyen, yoğunlaşmış mücadelenin gerektirdiği disiplin, özveri, feragat, davaya adanmışlık, kararlılık ve sabır, devrimin bugünkü kadro tipinin öne çıkan özellikleridir. Sınıf mücadelesi hiçbir durumda sıfırdan başlamıyor. Bu anlamda teorik ve pratik deneyime sahip bir kadro birikimi mevcuttur. Sorun çeşitli nedenlerle birbirinden kopmuş, savrulmuş olan bu kadronun bir araya getirilmesi, devrimci sınıf savaşının önceliklerine göre yeniden biçimlendirilerek konumlandırılmasıdır. Şüphesiz bu yeniden biçimlenme ve konumlanma ancak devrimci mücadele içerisinde gerçekleşebilir. Kadro yukarda belirtilen nitelikleri bu mücadele içinde kazanabilir ve geliştirebilir.

Bu niteliklere sahip devrimci kadro kendiliğinden oluşamaz. Kadro ile parti arasındaki diyalektik ilişki burada kendisini yine gösteriyor. Devrimci kadroların toplamı partiyi sınıf savaşında komünizm lehine yapılandırırken, parti de programı, siyaseti ve en önemlisi eyleminin içeriği ile yeni kadrolara ulaşır, yeni kadrolar yaratır.

Devrimci kadro kapitalizmin yarattığı insanların içinden geliyor. Bu düzenden bağımsız şekillenmiyor. Ancak devrimci bir kopuş onu düzenden arındırabiliyor. Kopuş sağlanana dek onların bu düzenden taşıdıkları çelişkiler yok olmuyor, çelişki ancak mücadele içinde sınanma ile aşılabiliyor. “Biz, sosyalizmi kurma işine, soyut ya da bu amaçla özel olarak hazırladığımız insan malzemesi ile değil, kapitalizmin bize miras bıraktığıyla girişebiliriz (ve girişmeliyiz). Kuşku yok ki bu pek kolay bir iş değildir; ama soruna bunun dışında bir yaklaşım o kadar ciddiyetten uzaktır ki, bunun sözünü bile etmek gereksizdir.” (Lenin, Sol Komünizm- Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayınları. s. 43).

Devrimci kadronun oluşum sürecinde düzenle kurduğu ilişkinin kırılması önemli bir faktör. Bir kadronun düzenden ideolojik, pratik kopuş sağlamadan devrim davasına kendisini adaması beklenemez.
Devrimci kadro üzerine bahsedilen bu niteliklerin yanında özel olarak günümüz devrimcisinin üzerine yüklenen tarihsel sorumluluklar var. Yine yukarıda bahsedilen yenilgi koşulları herhangi bir karşı devrim dalgasından daha derin ve daha büyük bir saldırı ile oluştu. SSCB’nin yıkılması, giderek artan burjuva ideolojik saldırı ve en önemlisi işçi sınıfı nezdinde sosyalizm hedefinden ciddi kopuş bugünkü yenilginin niteliğini ortaya koyuyor. Bunun yanında devrimci kadronun vücut bulduğu alan olarak ulusal ve uluslararası çapta komünist-öncü partinin yokluğu kendini bütün yakıcılığı ile hissettiriyor.

Yenilginin çözüm noktası sürece iradi-devrimci bir müdahale anlamına gelen komünist-öncü müfrezenin yaratılmasıdır. Bugün kadroların çok çalışması, çok fedakar olması, çok inançlı olması başlı başına devrim için yeterli değildir.

Günümüz komünist kadrolarının önünde tarihsel olarak çok önemli ve kritik bir görev durmaktadır. Komünist kadro bugün partisizdir. Bugün, kadronun esas görevi devrimci öncü müfrezeyi, komünist partiyi örgütlemektir. Bu durum kadronun genel görevlerini, faaliyetini, niteliğini ortadan kaldırmıyor. Bilakis, genel görev, faaliyet ve nitelik eskiye oranla kat be kat artmak zorundadır. Devrimci kadro bugün, inşa göreviyle mükelleftir. Bu görev Lenin’in deyişiyle “…Bu görevi arka plana iten, tüm özel görevleri ve tek tek mücadele yöntemlerini ona bağlı kılmayı reddedenler, yanlış bir yol izlemektedirler ve harekete ciddi zarar vermektedirler…”

Bugün devrimci kadro hiç olmadığı kadar çok çalışmak, fedakarlık, azim ve sebat göstermek zorundadır. Sınıf mücadelesinin karşı karşıya kaldığı ve komünistlerin aşmak zorunda olduğu tablo, ancak bu görevin ciddiyetinin ve aciliyetinin farkında olan Bolşevik kadrolarca aşılacaktır.

*olmazsa olmaz