İşçi Sınıfı ve Sınıf Mücadelesi- F. Demirci

I – İş Bölümü, Özel Mülkiyet ve Sınıflar

Üretimin öznesinin üretimin nesnesinden, emeğin emek ürününden ayrılması  (yabancılaşma) kapitalist meta üretiminin çıkış noktasıdır. Toplumsal işbölümü ve bu işbölümüne bağlı olarak ürün fazlasının değiştokuşu ile başlayan bu süreç, bir dizi aşamalardan geçerek makineli üretimle birlikte en tepe noktaya ulaşır. Başlangıçta fazlalıkların aşiretler arasındaki değişimini ( dış ticaret ), giderek aşiretler içi değişim ( iç ticaret ) izledi. Aşiretler arası ekonomik ve toplumsal ilişkiler gelişirken, aşiret içi toplumsal yapılar da parçalandı. Süreçte bağımsız olan bağımlı oldu, bağımlı olan ise bağımsızlaştı. Aşiretlerin iç bağımlılığı yerini, yeni bir sınıfsal ayrışmaya bıraktı. Kapitalist üretim, onbinlerce yıl süren, yavaş ama kararlı tarihsel – ekonomik gelişmenin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Kapitalist meta üretimi, iki temel ön koşulu önvarsayar. Birincisi, sermaye olarak dönüşmeye hazır birikmiş bir serveti, ki bu servet daha önce çeşitli yollarla elkonulan emekten başka bir şey değildir; ikincisi ise bu serveti sermayeye dönüştürecek “özgür” bir işgücü kitlesini. Kapitalist üretimin bu iki temel önkoşulu da, tarihsel – ekonomik gelişmenin içinden çıkagelirler.

Sermayeye dönüşmeyi bekleyen servet ( para,üretim aracı vb.), meta ticaretinin genişlemesi, zoraki mülksüzleştirmeler, sömürgelerin yağmasından vb.gelir.”Özgür” işgücü de, bu aynı süreçte mülksüzleştirilen köylülerden,e ski toplumun “ işe yaramaz” hizmetkârlarından ve zanaatkârlardan oluşur. “ Özgür” işgücünün özgürlüğü, üretim araçlarından kesin bir biçimde kopmasıyla oluşur. O artık ne “köleler ve serfler gibi üretim araçlarının ayrılmaz bir parçasıdır, ne de köylü – mülk sahipleri gibi üretim araçları sahibidir”. Kapitalizmin bu iki ön koşulunun oluştuğu tarihsel dönem, mülksüzleştirmeler, yağmalamalar, katliamlar,ticaret ve sömürge savaşlarıyla belirlenir ve tarihin sancılı ve en kanlı sayfalarından birini oluşturur.

Kapitalizmin ön koşullarının oluştuğu bu süreç, sermayenin ilkel birikim sürecidir.”Bu süreçle, bir yandan toplumsal üretim araçlarıyla yaşam araçları sermayeye dönüşür, öte yandan da doğrudan doğruya üretici olan kimseye, ücretli emekçiye dönüşür. Bu duruma göre, ilkel birikim denilen şey, üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihi süreçten başka bir şey değildir. Bunun ilkel biçimde görünmesi, sermaye ve buna uygun düşen üretim biçiminin tarih  öncesi aşamasını teşkil etmesinden ileri gelir.( Marks,Kapital Cilt I,Sol Yay. 5.baskı, sh.753)

Sermayenin ilkel birikimi sermaye hareketinin ön koşullarını verir. Sermaye bu ön koşullar altında bir sermaye hareketine dönüşür. Sermayenin bir sermaye hareketine dönüşmesi için, önkoşullar ne ölçüde zorunlu ise, bunların yeniden üretimi de o ölçüde zorunludur. Bu süreç karşımıza,bir yandan emeğin gücünün emek araçlarından ayrışmasının ilerlemesinde ifadesini bulan bir proleterleşme süreci, öte yandan da, bu koşulların sürekliliğini ve yeniden üretimini sağlayacak sermayenin siyasi örgütlenmesi – devletin oluşması ve yetkinleşmesi olarak çıkar. Devlet, içinden çıktığı koşulları devam ettirmekle kalmaz, onları sürekli biçimde geliştirerek sermaye hareketinin sürekliliğini sağlar.

II – İşbölümü ve Kapitalist Meta Üretiminin Gelişimi

Kapitalist meta üretimi, sermayenin ilkel birikimi koşulları altında manifaktürle başlar. Bireysel meta üretimi zanaatkârların, sermaye sahibinin denetimi altında bir atölyede bir araya getirilmesiyle başlayan süreç, atölye içinde parçaları insan olan özel bir işbölümünün geliştirilmesiyle devam eder. Başlangıçta her bir zanaatkârın bağımsız çalışmasının ürünü olan meta, parçalara ayrılır. Zanaatçının hünerinin üretim sürecinin temelini oluşturduğu bu işbölümüne, her bir işçi metanın bir parçasını üreterek dahil olur. Böylece üretim süreci her bir parça – işçinin kendi uzmanlığıyla içinde yer aldığı kolektif bir mekanizmaya dönüşür. Meta, ya birbirini izleyen parça işlerin ardı ardına birleştirilmesi, ya da son aşamada bütün parçaların montajıyla ortaya çıkar.

Manifaktür, hem parça işte uzmanlaşmış bir işçinin işini sonraki işçinin işinin başlangıcı durumuna getirerek ve hem de işgücünün süreçteki dağılımını belirleyerek üretim sürecinin bütünlüğü ve sürekliliğini sağlar. Her parça işin gerektirdiği sürelerin farklılığı, sürecin kesintisiz devamı için hangi parça işte, kaç kişinin çalışması gerektiğini de ortaya çıkarır. Üretim sürecinin uzmanlaşmış işgücüne göre bu örgütlenmesi, vasıfsız işgücüne de alan yaratır. Böylece manifaktür, sürece meta üreticisi olarak giren işgücünü parça – işçi haline getirmekle kalmaz, kadın ve çocuk emeğinin de sürece dahil olmasının yolunu açar.

Manifaktürde emeğin üretkenliği dışsal bir olgu değil, içsel bir olgudur.Üretkenliğin artması üretici güçlerdeki bir gelişmenin sonucu olarak ortaya çıkmaz, Tersine emeğin örgütlenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Emek gücü, emek süreci parçalanarak yetkinleşir. İşçi, parça işçi haline geldikçe uzmanlığı ve hüneri de artar. Vücudu otomatik olarak yaptığı işle bütünleşir, hata yapma olasılığı düşer ve işini daha az bir güç kullanarak daha kısa sürede tamamlar. İşçi bu işbölümünde adeta canlı bir makine gibi işlev görür. Parça – işçi uzmanlaşmayla emeğin üretkenliğini arttırırken, iş aletlerini de geliştirir. İşçinin uzmanlığı ve hüneri iş aletlerine yansır. İş aletleri basitleşerek, çeşitlenerek yetkinleşir.( Her iş için ayrı bıçaklar, iğneler, deliciler, çekiçler vb.). Meta üretiminin farklı parçalara bölünmesi, işgücünün de buna uygun olarak,uzmanlık ve eğitimi bakımından farklı derecelenmesine / kademeleşmesine yol açar.

İşgücünün farklılaşan bu niteliği, farklı ücretlendirmenin de temeli olur. Böylece manifaktürle birlikte işçi sınıfı içinde bölünmelerin ve farklılaşmanın tohumları da atılmış olur.

Manifaktür işçiyi sadece uzmanlıklara göre sınıflandırmakla kalmaz, kafa ve kol emeğinin birbirinden ayrılma sürecini de hızlandırır. İşçiyi tek yanlı bir uzmanlaşmaya mahkum ederek, çoğu organlarından yoksun bırakırken, zihinsel faaliyetini de böler. Kafa ve kol emeğinin birliğinden oluşan iş süreci, kolektif işçinin rol aldığı bir sürece dönüşür. Ürün, bireyin ürünü olmaktan çıkarak, kolektif işçinin ürünü haline gelir. ”Bağımsız köylülerle zanaatçıların az da olsa uyguladıkları bilgi, yargı ve irade gibi yetiler şimdi sadece işyerinin bütünü için gerekli şeyler olur. Üretimde zeka tek yönde gelişir, çünkü diğer birçok yönlerde yok olmuştur. Parça – işçilerin kaybettikleri, onları çalıştıran sermayede toplanmıştır. İşçilerin karşısına bir başkasının malı ve egemen bir kuvvet olarak çıkan maddi üretim sürecinin akıl ve zeka ile ilgili yönleri, manifaktürdeki işbölümünün bir sonucudur. Bu ayrılma, kapitalistin tek bir işçinin karşısına birleştirilmiş emeğin bütünlüğünün ve iradesinin temsilcisi olarak çıktığı basit el birliğiyle başlar, işçiyi, parça işçi halinde bölük bölük eden manifaktür içerisinde gelişir.

Ve bilimi emekten farklı üretken bir güç haline getirerek sermayenin hizmetine veren modern sanayi içerisinde tamamlanır ( a.g.e sh.388)

Bütün bu özellikleriyle manifaktür, kapitalist üretim tarzının eski toplum bağrındaki embriyonudur.

Sadece emek – sermaye ilişkisine biçim vermekle kalmaz, kapitalist ekonominin bütün biçimlerini embriyonik olarak oluşturur.

Meta üretimi ve ticaretinin gelişmesi, ticaretin dünya ticareti haline gelmesi, ticaret eksenli anonim şirketlerin kurulması, bankerler ve ulusal eksenli bankaların, faizle geçinen aylaklar sınıfının ortaya çıkması, devlet tahvilleri, hisse senetleri, borsa, senetler, iskonto, spekülatif faaliyetler, kölelik sisteminin ticari ve sömürü sistemi haline gelmesi, sömürgeci faaliyetler ve savaşlar vb. manifaktürle birlikte gelişmeye başlar.

III – Üretici Güçlerin Gelişmesi ve Kapitalist

Meta Üretiminin Egemenliği

Kapitalist meta üretiminin manifaktürün sınırlılığından kurtularak evrenselleşmesi, en başta üretici güçlerin gelişmesiyle, manifaktürün parça işçisinin yerini makineye bırakmasıyla bağlantılıdır. Bu anlamda manifaktür, sadece kapitalist meta üretiminin çıkış noktası değil, aynı zamanda üretici güçlerdeki gelişmenin de çıkış noktasıdır.

Manifaktür kapitalist gelişmeyi iki koşulla hazırlar ve hızlandırır. Bu iki koşul da manifaktürdeki işbölümünden doğar. Birincisi; manifaktürde her parça işçinin kullandığı ve geliştirdiği iş aletleri, yeni bir üretici güç olan makinenin devreye girmesinin önkoşullarını yaratır. Bu yolla emeğin üretkenliği, emeğin örgütlenmesine bağlı içsel bir olgu olmaktan çıkarak, dışsal bir güce kavuşur. Bilimin devreye girmesiyle ( mekanik ve kimya) iş aletlerinin gelişmesi, emek üretkenliğinin temel koşulu haline gelir.

İkincisi, manifaktür, yarattığı işbölümüyle her parça işin ayrı bir sanayi dalı haline gelmesinin ön koşullarını yaratır. Bu yeni işbölümüyle sermaye hareketi ulusal ve uluslararası bir sermaye hareketine dönüşür. Üretim faaliyetinin evrensel birliği de kurulmuş olur.

Kapitalist üretimi egemen kılan bu yeni üretici güç, makinedir. Makine en genel tanımıyla, manifaktürde parça işçinin iş aletiyle yaptığı işi, hareket ettirici bir dış güç kaynağından beslenerek yapan bir mekanizmadır. “Sanayinin yeni hünerli işçisidir.” Makineli üretimde işçinin kullandığı  aletle birlikte onu kullanmadaki mahareti de makineye geçer. Aletin iş yapma olanağı insan gücünün zorunlu sınırlarından kurtulur. Böylece manifaktürde  işbölümünün dayandığı teknik temel de yıkılmış olur. Manifaktürü karakterize eden uzmanlaşmış işçiler arasındaki kademeleşmenin yerini, otomatik fabrikada, makineyi kullananlar tarafından yapılan her türlü işin, bir ve aynı düzeye indirilmesi ve eşitlenmesi eğilimi alır. Parça işçiler arasında suni olarak yaratılmış olan farklılaşmalar yerine, yaş ve cinsiyet gibi doğal farklılıklar geçer. ( a.g.e ,sh.448) Manifaktürde  işçi ile iş aleti arasındaki ilişki de tersine döner. İşçi, iş aleti üzerinde egemenliğini kaybederek iş aletinin egemenliğine girer. Elini ve ayağını makineye kaptırırken, makinenin eli ve ayağı olur. Makinenin basit bir eklentisine dönüşür.

İşçinin aynı alet üzerindeki uzmanlığı, aynı makineye hizmet etme uzmanlığına dönüşür. Makine manifaktürdeki  işbölümünü ortadan kaldırırken, kendi işbölümünü de dikte eder. İş sürecinin bütünlüğü manifaktürdeki  gibi parça işçiler tarafından değil, onların yerini alan makineler aracılığıyla kurulur.

Makineler, biri diğerine hammadde sağlayarak iş sürecinin bütünlüğünü sağladıkları gibi, kendilerinde çalışacak işçi sayısını da belirlerler. Makinenin dilinden anlayan genellikle küçük yaştan beri makinenin parçası olarak hizmet veren ustabaşı etrafında makine timleri oluşur. Bakım ve onarım işleri ise, işçilerin deneyimli ya da eğitimli üst bir katmanı tarafından ( mühendisler,teknisyenler vb.) yerine getirilir. Böylece makineler hünerli işçinin yerine hünersiz işçiyi, el birliğinin yerine birleşmiş emeği koyar. Makinede çalışmak genellikle dikkat ve alışkanlık dışında özel bir hüner gerektirmediğinden ve kas gücüne gereksinmeyi azalttığından, bir yandan kadın ve çocuk emeğine olanak verirken, öte yandan iş süresinin uzatılmasını, kolayca bir işçinin yerine diğerinin geçmesini sağlayarak, işin kesintisiz devam etmesini olanaklı hale getirir. Makinenin bu özellikleri, vardiya sistemini olanaklı kılarken, kapitaliste istemediği işçiden kurtulma olanağını da sunar.

Sanayinin bir dalında ortaya çıkan bu köklü değişiklikler, kısa sürede diğer sanayi dallarına yayılmadan edemez. Makineli üretim tüm sanayi dallarına yayılarak genelleşir. Bu genelleşme ile birlikte makine üretimi de ayrı bir sanayi dalı olarak gelişir. Süreç, basit makine üretiminden daha karmaşık makine üretimine ve otomatik makine sistemleri üretimine doğru yol alır. Makinenin kapitalist üretime sağladığı bu ivme, sermayenin ve iş gücünün çeşitli sanayi dalları arasındaki dağılımını da belirler. Makineli üretimin yaygınlaşması ve yeni iş kollarının ortaya çıkması, makinenin üretimden kovduğu iş gücünün daha büyük bir miktarını üretim sürecine çeker. Makinenin bu özelliği karşımıza bir yandan proleterleşme süreci, öte yandan da nüfus fazlası olarak çıkar ki, bu da sermayenin emek karşısında yeni bir kuvvetine dönüşür.

Makine tekil biçimde alındığında çalışan işçi sayısında bir azalmaya yol açsa da, atölyeyi fabrikaya dönüştürerek toplam işçi kitlesini arttırır. Üretim, makinelerin oluşturduğu fabrika sisteminde daha yoğun ve kapsamlı bir faaliyete dönüşür. Kapitalist, bu sistemde hem üretimde kullanılan yardımcı maddelerden ( ısınma,aydınlatma vb.) tasarruf ederek üretim maliyetini düşürme olanağını elde eder, hem de bu yeni üretici güç sayesinde gittikçe büyüyen bir artı-değeri mal edinir. Bu yeni üretici güç kapitaliste artı-değeri nispi ve mutlak olarak arttırma olanağını sunar. Değişim değeri aynı süre içinde daha fazla kullanım değeri üretir. Makine emeğin üretkenliğini arttırarak, aynı emek süresi içinde daha fazla meta üreterek, birim meta içindeki emek miktarını, dolayısıyla metanın değerini düşürür. Metanın değerindeki bu düşüşle birlikte, bir meta olan iş gücünün değeri de düşer. İşçi, iş süresi içinde daha az kendisi ve daha fazla kapitalist için çalışmaya başlar. Artı-değer oranı işçinin, — iş gücünün karşılığı olarak — kendisi için çalıştığı sürenin düşmesi oranında artar. Makine kullanımıyla işgücünün değerinde bir düşüşün sağlanması, sadece emek üretkenliğinin artmasına bağlı değildir. Makine çocuk ve kadın emeğini kullanılır hale getirerek  (erkeği, kadın ve çocuk emeğini pazarlayan “köle taciri” durumuna getirerek ) işgücünün değerini de düşürür.

Bu yeni üretici güç, artı-değeri nispi olarak arttırdığı kadar, mutlak olarak da arttırma olanağını verir. Kas gücüne gereksinimi azalttığı ölçüde işçinin daha uzun süre çalışmasının koşulunu yaratır.

Ancak bu yöntem birinci olarak işgücünün fiziki sınırlarıyla sınırlanır. İşçinin sahip olduğu üretkenlik, emek sürecinin uzunluğuyla ters orantılı olduğundan, emek süreci uzadıkça, işçinin beden ve zihinsel yorgunluğu artacağı için, verimliliği de düşer. Bu nedenle işçinin çalışma süresi onun fiziki dayanıklılığının ötesine geçirilemez. İkinci olarak da çalışma süresi, sınıf mücadelesinin en yakıcı sorunlarından biri olarak, bizzat bu mücadele tarafından sınırlanır.

Kapitalist mutlak artı-değeri elde etmede karşısına çıkan bu sınırları, yine makineyi, üretici gücü kullanarak aşmaya çalışır. Mutlak olarak elde edemediğini, üretici güçleri geliştirerek nispi olarak elde eder. Başka yöntemlerin yanında ( teknik yöntemler ) makineyi yetkinleştirerek, hızını arttırarak ve bir işçiyi birden fazla makinede çalıştırarak, yani makine yoluyla emeğin yoğunluğunu arttırarak, aynı iş süresi içinde işçiden daha fazla artı emek sızdırır.

Emek üretkenliği yoluyla, artı-değerin arttırılması, kapitaliste ek bir kâr elde etme olanağını da verir. Kapitalistin makinenin ilk kullanıcısı olarak elde ettiği bu ek kâr, rekabetin etkisiyle, makine kullanımının yaygınlaşmasıyla, kârın yeniden ortalama kâra eşitlenmesiyle ortadan kalkar.

Makineli üretimle birlikte iş bölümüyle birlikte emeğe, emeğin ürününe ve emeğin nesnesine başlayan yabancılaşma da doruk noktasına ulaşır. Zihinsel ve bedensel hünerlerini sermayeye kaptıran işçi, sermayeden ayrı iş göremez hale gelir. Makine “işçinin sinir sistemini tükettiği gibi, adalelerin çok yanlı çalışmasını engeller ve hem vücut ve hem zihin faaliyetindeki özgürlüğün her atomunu elinden alır.” ( a.g.e, sh. 451) “İşçinin iş araçlarının tekdüze hareketlerine teknik bakımdan tabi oluşuyla, her iki cinsten ve her yaştan bireyleri içerisinde toplayan işçi topluluğunun kendine özgü yapısı, fabrikada tam bir sistem halini alan bir kışla disiplini yaratarak, daha önce sözü edilen kontrol ve gözcülük işini ayrı bir uğraş haline getirir ve böylece çalışanları işçiler ve gözcüler, ya da sanayi ordusunun erleri ve çavuşları diye sınıflara bölmüş olur.” (a.g.e,sh.452)

Sermaye yalnızca işçiyi makinenin basit bir eklentisi durumuna getirerek yaşamın diğer alanlarından ( sosyal, entelektüel vb.) dışlamakla kalmaz, bilimi ve doğanın güçlerini  (su,toprak, rüzgar vb.)  kullanılır hale getirilmelerinin dışında hemen hiçbir bedel ödemeden mal edinir.Yaşamın sonsuz kaynaklarını ( emek ve doğa ) sermayenin kuvvetlerine dönüştürür. Üretici gücün gelişmesi, sadece yığınsal meta üretimini olanaklı kılmakla kalmaz, aynı zamanda metaların üretim zamanını da kısaltır. Bu da yeni bir sorunun ve yeni bir gelişmenin yolunu açar. Metaların üretim zamanının kısalması, üretim ve dolaşım zamanlarının birliği olan sermaye hareketinin kesintisiz devamı için, dolaşım zamanının kısaltılmasını zorunlu kılar. Böylece üretim alanındaki gelişim dolaşım alanını da kapsar. Haberleşme ve ulaşım sistemleri ( demiryolları, köprüler, doklar, gemiler, hava ulaşımı, telgraf ve telefon vb.) giderek yetkinleşir. Yeniden üretim süreci, çeşitli iş kollarının ortaya çıkmasıyla çeşitlenerek, ulusal alandan uluslararası alana yayılarak yetkinleşir. Bu süreç somut ifadesini dünya pazarının oluşması ve bu pazarda yeni bir işbölümünün ortaya çıkmasında bulur.

Manifaktür döneminde artan hammadde ihtiyacının dışarıdan karşılanmasıyla, ulusal pazarda başlayıp biten bir süreç olmaktan çıkan üretimin, makineli üretime geçişle, bu özelliği daha da belirginleşir. Yığınsal meta üretiminin koşullandırdığı hammaddenin artan önemi,yeni bir uluslararası işbölümünü doğurur. Dünya sanayi üretimi, hammadde ve tarımsal üretim alanları olmak üzere  ikiye bölünür. Gelişmiş ülkeler sanayi üretiminde yoğunlaşırken, dünyanın geri kalanı ( sömürgeler ve geri ülkeler) hammadde ve tarımsal ürün üretimiyle sanayinin hizmetine girer. Sanayinin hammadde üretimine el atmasıyla, ticaretin sanayi karşısındaki eski üstünlüğü de son bulur. Ticari krizler, sanayi krizleriyle, ticari savaşlar da pazar savaşlarıyla birleşir.

Marks ve Engels, Komünist Manifesto’da “Burjuva ve proleterler” başlığı altında, kapitalizmin bir dünya sistemi haline gelişinin bir özetini sunarlar.

“Burjuvazi, üretim aletlerinde, dolayısıyla üretim ilişkilerinde, yani sosyal ilişkilerin tümünde devrim yapmazsa yaşayamaz…Durmadan yeni sürüm pazarları edinme ihtiyacıyla itilen burjuvazi toprak kürenin tümünü istila ediyor…Eski ulusal sanayiler yıkıldı ve her gün yıkılmaktadır.

Bunların yerini yeni sanayiler alıyor ve alması da bütün uygar uluslar için bir ölüm kalım meselesi; bu yeni sanayiler artık ülke içinde üretilen ilk maddeleri kullanmıyorlar ve bu sanayilerin ürünleri de sadece ülke içinde değil, bütün dünyada tüketiliyor. Ulusal ürünler tarafından karşılanan eski ihtiyaçların yerine, karşılanması, uzak ülkeleri ve iklimlerini gerektiren yeni ihtiyaçlar doğuyor. Eski yöresel ve ulusal tecrit ve otarşi yerine genelleştirilmiş bir ticaret, ulusların birbirine genel bağımlılığı gelişiyor. Ve maddi üretim için doğru olan, manevi üretim için de daha az doğru değildir. Bir ulusun entellektüel yapıları tüm dünyanın ortak serveti oluyor. İçine kapanıklık ve ulusal sınırlar gün geçtikçe gereksiz duruma geliyor…Tek kelimeyle burjuvazi, kendine tıpatıp benzeyen bir dünya kurmaktadır.”

Üretici güçteki gelişme kapitalizmin bir dünya sistemi haline gelmesinin ön koşullarını yaratmakla kalmaz, aynı zamanda kapitalist üretim tarzının bütün çelişkilerini de açığa çıkarır.