En Büyük Afet Kapitalizmin Kendisidir – Mustafa Özkan

Karadeniz’de sel olması için ille de dere olmasına gerek yoktur. Dik yamaçlardan oluşan vadiler, aniden yağan yağmurlarla, bırakın dereyi, ırmaklara, şelalelere dönüşür. Hele ki bu yağışlar bir de yaz aylarında oluyorsa bu suyun önünde durmak olanaksızdır. Çünkü toprak kuru ve suya doymamış olduğu için geçirgenliği yoktur,  dolayısıyla olduğu gibi akıp gider. Dik yamaçlardan indiği için ise önüne kattığını aşağılara, denize kadar sürükler. Bu durumu hiç uzmanlığımız olmamasına karşın bu yörenin insanı olarak bizler biliriz. Uzmanlığı olanlar da bilir elbette ama derelerin kendisini satan zihniyet, kıyısını köşesini satmaz mı? Öyle de yaparlar. Bunları yaparken de tüm bilimsel verileri hiçe sayıp ciddiye almadan, mahkeme kararlarını yok sayarak, olmadı yasaları değiştirerek her şeyi satışa hazır hale getirirler. Olacaklar olunca da Allahın gazabı diyerek inandıkları en yüce değeri suçlarlar. İnsanın aklına yok yere suçlananın cezası olmaz mı diye soru sormak geliyor.

Yine bilmem kaç yılda bir oluyor bu olaylar, olanlarda da can kaybı olmuyordu, gibi insanı akılsız sayan savunmalar yaparlar; bilmezler mi bilimsel veriler, milyonda bir olasılığın bile önlemini almak gerektiğini bize emreder. Bilmezler mi o veriler elde varken normal bir hukuk sisteminde ölümlü bu tür felaketlerin sorumlusu yöneticiler ve o sorumluların işlediklerinin cinayet olduğunu. Bilirler ya yaptıklarının kılıfı vardır. Çünkü yasalar da onların, mahkemeler de. Siz sıradan bir insan olun da açık kalan kuyunuzda birisinin kıymetli köpeğinin ölümüne neden olun bakalım dünyayı başınıza yıkmazlar mı?  Hayvanları da severiz ama  insana da en az hayvan kadar değer  verilmesinden  doğal  bir şey olabilir mi.

Samsun’ da gerçekleşen sel felaketi bu zihniyetin ürünüdür. Yıllardır Yılanlı Dereye çöp atarız, mezbahane atıkları salarız, kenarına şehir çöplerini boşaltırız. Doğal olarak bize kızar Yılanlı Dere ve saldırır ama akacağı yer olduğu için korkutur geçer. Hele bir de mert ırmağıyla birleşti mi güç gösterisi muhteşem olur yağmurla birlikte. Bunu herkes bildiği gibi Belediye Başkanları, Mühendisler odası, Valiler, Kaymakamlar, Devlet Su İşleri, Şehir planlamacıları v.b kurumlar ve yetkililer de bal gibi bilir. Mühendisler odası karşı çıkar ama fazla da etkinliği yoktur. Çünkü medyada boy göstermenin yolu güçtür. Gücün  kaynağı da para. Paraya sözüm ona bir de itibarlar eklendi mi tadından yenmez. Nasılsa gün gelip felaket olunca, bunlar yapılmasaydı felaket daha büyük olur, deyip sesi çıkabileceklerin yanına eklenen birkaç yandaşa birkaç kuruş sadaka verip birkaç gün de çorba dağıttın mı her şeyi unutur ve şükreder bizim ülkemizin cefakâr ve aydınlanmasına izin verilmeyen güzel insanları.

Samsun’da onlarca can kaybına mal olan sel felaketinin başlangıcı, cazibe merkezi haline getirilmek istenen bir ilçenin yanlış yapılanmasıyla gündeme gelmiştir. Önceleri cezaevi mahallesindeki insanlara evleri karşılığında TOKİ konutları yapılıp borçlandırıldı. Kâr amacı gütmediği safsatasıyla tanıtılan TOKİ, fazla yer kazanmak için her yeri imara açıp yükseltebildiği kadar binaları yükseltirken yerin altına doğru da “Mezar Daireleri” oluşturdu. İki ırmağın birleştiği yeri kafalarına göre düzenleyip ırmakları hizaya sokarak terbiye etmeye kalkıştılar. Bütün Samsun kamuoyunun itirazlarına ve bilim insanlarının öngörülerine karşın her şeyi bildikleri gibi yaptılar. Yılanlı dereye, yukarı yayılmış olan derme çatma gecekondulara pek dokunmadılar. Çünkü onlar şimdilik fazlaca kâr getirmiyordu. Ama çöpleri oralara döktüler, inşaat artıkları oralardaydı, çevre yolu yapılırken Yılanlı dereyi kendilerince düzenlediler. Kısacası olmaması gereken her şeyi yaptılar. Çünkü bölünmüş yolu olan büyük alışveriş merkezlerine sahip bir ilçe yaratılıyordu. Ballandıra ballandıra anlatılıyordu; çünkü rantlar on, hatta yüz katına çıkacaktı. Bu uğurda insan ölmüş ne anlamı olabilirdi sanki?! Firavunlar Piramitleri yaparken insanlar ölmemiş miydi on binlerce. Şimdi oralar dünya harikası değil miydi?! Velhasıl düzen yine köleci düzen değil miydi?!..

Kutlukent’e doğru da arazi kazanılıyordu. Dağlar delinerek arsa kazanılıp imara açılıyordu. Birkaç yıl önce Soğancılar’ın binasına kayalar çarpmıştı. Ama ondan ders alınmayıp aynı işlemler sürüyordu. Dere ve derecikler küçük olduğu için üzerleri doldurulup köprüler küçültüldükçe küçültülüyordu. Hatta bazılarının suyu atık su borularına hapsediliyordu. Ama biliniyordu ki günün birinde bu dereler yağmurla ırmak olur her tarafı yok eder. Biliniyordu çünkü yılda birkaç kez oralardan geçmek sorun oluyor. Kışın yağan yağmurlar, toprak nemli olduğu için fazla akışkan olmuyor ama yazın kurağında mutlaka sorun olacaktı, oldu da.

Sonunda Devgeriş (İncirlidere) ağzına bir alışveriş merkezi kurmak akıllarına geldi. Bu dere normal bir dere değil. Yukarısı dik yamaçların birleştiği dar ve kısa bir vadi. Dere olmasa bile yağmur suları kısa sürede metrelerce yüksekliğe erişiyor. Buna karşın vadinin yukarısına setler koydular. Derenin üzerini örtüp kamufle ettiler. Çok güzel binalardan oluşan Samsun’un en sıcak günlerinde bile serin serin esen güzel bir yer oluşturdular. Oysa biliyorlardı kurdukları tuzağın çok cazip ve tehlikeli olduğunu. Bunları hiçe sayarak 8 Haziranda kurdela kesme yarışına girip anlı şanlı açılış yaptılar. Ve reklamlar başladı: “LAVELET Karadeniz’in en güzel Alışveriş Merkezi” sloganıyla. İnsanlar oraya gitmek için yarışıyordu. Özel araçlarıyla gidenlerin dışında dolmuşlar insan taşımaktan yorulur hale gelmişti. Kısacası herkes memnundu!.. Başlarına geleceği bilmeden…

Bu aymazlıklarla gelindi felaket gecesine. 3 Temmuz akşamı Samsun’ da yağmur ve fırtına başladı. Öyle böyle bir fırtına değildi. Televizyon yayınlarının bile kesildiği bir fırtına. Sokaklar dereye dönmüştü yine. Gece yarısına doğru yağmur şiddetini iyice artırdı. Can pazarı yaşanıyordu dere kenarlarında. Yılanlı dere mevkiindeki gecekonduda yaşayanlar evlerinden çıkıp kaçmışlardı yüksek yerlere de canları kurtulmuştu. Ama Mert ırmağıyla yılanlı Derenin birleşimindeki TOKİ binalarının bodrum katlarını su basmış, insanlar kaçamadan boğulmuşlardı. Kısacası TOKİ mezarları görevini yapmıştı. Hiç kimse suçu üstlenmiyordu; çocuklarını görebilmek için, çocuklarına mezar olan sulara atlamak için çırpınan annenin feryadından bile utanmadan. O kadıncağıza, “suçlu benim; benim yüzümü, gözümü tırmala, hatta beni lanetle, çünkü bunları bildiğim halde bir şey yapamadım” diyesi geliyor insanın. Ama sorumlular, “Bu evler olmasaydı daha büyük felaket olurdu” diyor pişkin pişkin. Oysa öyle olmamıştı; Yılanlıdere’deki o beğenmedikleri evlerde hasar vardı ama ölümcül olay yoktu. Kimileri “bodrum katları artık meskene açmayacağız, bu bize ders oldu” diyor aymazlığını ileri götürerek. Ders almak için insanların ölmesi mi gerekirdi, diye soramıyor insanlar. Çünkü soranların gazetelerine cezalar geliyor, soru sormayınca da o cezalar buharlaşıyor. Bu soruyu sorabilmek için ekmeğinden, aşından, hatta yaşama hakkından feragat etmek gerektiğini biliyor insanlar ve soramıyor. Oysa bu örneklere gerek yoktu. Çünkü yıllar önce Mimarlar Odası elinden geldiğince direniş göstermişti ama neredeyse bölücü muhalefet ilan edilmişti, bu dere kenarlarının imara açılmaması gerektiğini anlatırken.

Yine Kutlukent mevkiinde düğünden dönen bir aile yok oldu. Onlara sorarsanız tedbirsizlikle  kader bu işin sorumlusu. Ama siz yağmur yağınca şelaleye dönen ve zevkten resimlerini çektiğimiz Kutlukent’teki dereleri küçücük köprü ve borulara hapsederseniz elbette cehenneme çevirir oraları. Yıllardır Ağabali’deki sellerin neden sorun yaratmadığını bilmiyor musunuz? En fazla akan suya göre dere yatağı düzenleyince sıkıntı olmuyor işte.

İncirli dere ve Lavelet: Buranın şansı selin geç saatlerde gelmesi. Eğer insanların yoğun olduğu bir zamanda sel gelseydi can kaybını saymakta zorlanırdık. Oranın yapılışı adeta sele güç kazandırmaya yönelik yapılmış. İncirli derenin hapsedilmesinin yanında Denizden vadiye doğru çıkışa yüksek bir duvar yapılmış ki o yükseklikten dökülen suların önünde durmak olası değil. Kısacası bir ay önce şaşalı bir şekilde açılan Lavelet paramparça oldu ve yine kimse sorumlu değil. Yine sorumlu  Allahın takdiri, yine sorumlu kader. Çok sıkışınca da birbirlerini suçlamaktan geri kalmıyorlar doğal olarak.

Sonra ne oldu. Yılanlı Deredeki insanların bir kısmı TOKİ evlerine gönderildi, kira almayacaklar. Ama depremzedelere yaptıkları gibi, günün birinde ya parasını ver ya evden çık, diyecekler. Halini arz edip inandırabilene bin küsür TL. Para verdiler. Birkaç gün yemek yardımı yaptılar. Öncelikle görülebilir mevkilerdeki sel artıklarını kaldırdılar. Yaptıklarının parasını bir şekilde yine bizden tahsil etmezlerse… Üç ay doğalgaz, elektrik, su parası alınmayacakmış durumunu kabul ettirenlerden. Oysa oradaki zarar görenlerin %90’ının doğalgazı yok olsa bile yaz aylarında doğalgaza para mı geliyor ki? Çoğu, suyu çeşmelerden içiyor zaten. Elektrik kullanacak ev mi kalmış ki? Ama yine de göstermelik de olsa oda bir şey yeter ki reklam amacı gütmesin. Oysa öyle olmuyor. Hükümetin en önemli ve kontenjan bakanının ağzından dolu dolu tüm televizyon kanallarında o şirketlerin reklamları yapıldı. O reklamı o paraya yapmaları olası mı sizce?

Görünen yerlerin dışında hâlâ selin izlerine rastlamak olası   Samsun’da. Sanayideki ara sokaklarda balçık kalıntılarına rastlayabiliyorsunuz. İşyerleri zarara uğramış. Hâlâ boyanmayanlar var. Bazıları sigortalı ama sigorta ürünlerin parasını ödüyor. Ya çalışılmayan günler. Müşterilerin uğramadığı dükkânlar… Ödemelerinin bekleyemediği esnaf… Onlar kendi haline bırakılmış durumda. Ama insanlar hep tek başına örgütsüz olunca böyle oluyor ne yazık ki. Örgütsüz toplumu yönetmek kolay onlar için. İnsanları örgütleyecek yeterlilikte de değil şu andaki ortam. Onun içindir ki “yalanı essahtan iyi uyduruyor haramiler.”

Şimdi ne olacak? Samsun’ da hiçbir şey değişmeyecek. Lavelet yeniden cilalanıp Eylül ayında açılacak. İnsanların yoğun olduğu bir zamanda sel olmaması için dualar edilecek. Dere yatakları aynı kalmayacak belki ama gecekonduların yerine, fırsat bu fırsattır diye büyük konutlar yapılıp satılacak. Parası olan alacak, olmayana çop, biber gazı , tazyikli su v.b şeyler sunulacak. Yapılan yardımlar herkesin burnundan fitil fitil getirilecek. Çünkü şu anda Samsun kamuoyunun ve duyarlı odaların karşı çıktığı bir transit geçit yapılıyor Canik’teki çevre yoluna. Bu viyadüklerin, şehrin çehresini çok çirkin hale getirmesinin yanında ayakları ve dolgu alanlarının bulunduğu yerler nedeniyle Karşıyaka’dan gelen sular buralarda birikip yeni sorunlar yaratacağı biline biline inatlaşarak yapılmaya devam ediliyor. Birilerinin kolay yoldan zengin olmasının önüne geçmektense bin can feda olsun, mantığı sürüyor her şeye karşın.

Çözüm yolu onların insafına geleceğimizi terk etmemekten geçiyor. Bizler daha güçlü olduğumuzu anlarsak eğer onlar da anlamaya başlar. Belki kabullenmezler ya o da onların bileceği iş. Bunun tek yolu da yazgıları aynı olanların bir araya gelmesiyle olasıdır. Bu bir araya gelişi de örgütlemek sorumlu insanların işidir. Öyleyse bugün Samsun, yarın bilmem neresi, beklemeden bir şeyler yapmak gerek. Biliyoruz ki örgütlenmezsek hem bugünü ıskalayacağız hem de  yarınlara hep geç kalacağız…