Devrimci Kadro Sorununa Giriş – Yusuf Erdem

“İki komünist bir araya geldi mi hemen bir örgüt kurar,  

toplantısını yapıp faaliyete başlar”   –Julius Fuçik-

Hedef, Görevler ve Devrimci Kadrolar

Devrim mücadelesinin en temel sorunlarından biri olan “Kadro” sorununu ele almak için, en başta ve her şeyden önce “Hangi hedefe varmak için kadro? / Hangi görevin üstesinden gelecek bir kadro? “sorularını en yalın, en net biçimde ortaya koymak gerekiyor. Devrimci kadroların her birinin taşıması gereken özellikleri de, bu kadroların oluşturduğu partinin niteliklerini de belirleyecek olan; üstesinden gelmeleri gereken temel görevdir; her birinin bu göreve ne derece uygun oldukları ise temel değerlendirme kriteridir.

O halde açık konuşabilmek ve doğru ve eksiksiz anlaşabilmek için görev ve araçlara ilişkin temel kavramları, terimleri dupduru ortaya koymak gerekir.

Her sınıfın tarih arenasına çıktığında kendi aydınlarını, örgütlerini, savaşçılarını ve önderlerini (kadrolarını) yaratarak oynaması gereken tarihsel bir rol vardır ki bu, o sınıfın “tarihsel misyon”udur. Örneğin burjuva sınıfının tarihsel misyonu, feodal düzeni (sosyo-ekonomik formasyon) yıkıp kapitalist sistemi kurmak; yani yeni sınıfın kendi devrimini gerçekleştirmektir. Esasen “DEVRİM” iktidarın sınıf karakterinin değişmesi, iktidarın tarihsel ömrünü tamamlamış olan sınıftan, bir başka sınıfa geçmesidir.

Peki burjuva üretim sisteminin yarattığı –onun mezar kazıcıları olan- işçi sınıfının tarihsel misyonu nedir? Tarihin, proletaryanın omuzlarına yüklediği misyon, bütün ülkelerde burjuvazinin iktidarına son vermek, kendi sınıf iktidarını kurarak komünizme (sınıfsız, sömürüsüz özgürlük dünyasına) giden yolu açmaktır.
İşçi sınıfının tarihsel misyonunun en güzel, en özlü ifadelerinden birini, ilk Sovyet Anayasası’nın (10 Temmuz 1918 ) 3. maddesinin girişinde bulabilirsiniz : “ Temel amacı, insanın insan tarafından sömürülmesini ve toplumun sınıflara ayrılmasını tamamen yok etmek, sömürücüleri acımaksızın ezmek, toplumu sosyalist bir temelde yeniden örgütlemek ve sosyalizmin zaferini bütün ülkelerde kazanmak…

Görüldüğü gibi, proleter devrimin öteki sınıf devrimlerinden temel bir farkı var: Feodal ve burjuva devrimlerinde iktidarın sınıf karakteri değişmekte, yani siyasi ve toplumsal iktidar, bir sınıftan bir başka sınıfın eline geçmekte; ne var ki devirenin de, devrilenin de sömürücü sınıflar olmaları aynı kalmakta, iktidara gelen sınıfın öncekinden devraldığı, sömürüye göre biçimlenmiş ‘devlet’ dediğimiz sömürü ve baskı aygıtını kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmekteydi. Oysa proletarya iktidarı ele geçirdiğinde bu burjuva diktatörlüğünün temel aygıtı olan devleti parça parça etmeden ve örgütlü sınıf ve emek gücüne dayanan yepyeni bir devlet (proletarya diktatörlüğü) kurmadan bir adım bile atamaz. Ayrıca işçi sınıfının tarihsel misyonu, süreç içinde kendisi dahil bütün sınıfları ortadan kaldırmak ve böylece devlet mekanizmasının gereksizleşmesiyle eriyip tükenen bir mum gibi sönümlenmesini sağlamak ve nihayet sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz, sınırların anlamını yitirdiği, bolluk içinde özgür komünist dünyaya ulaşmayı hedeflemektedir. Böylece insan soyu Marks’ın “tarih öncesi” diye nitelediği sınıflı dönemi kapayıp kendini özgürce gerçekleştirebileceği bir çağa adım atacaktır.

Bütün bunlar; proletaryanın bu büyük tarihsel misyonunu yerine getirebilmesi, bu misyonun ortaya çıkardığı çetin görevlerin üstesinden gelebilmesi için proletaryaya bu görevlere göre biçimlenmiş – yani sınıfla komünist hareketi buluşturacak, sınıfı devrime örgütleyecek- öncü bir parti, bu partinin saflarında yer alma onurunu hak ettiğini tüm faaliyetleri ve attığı her adımla hak eden devrimci kadrolar gerekmektedir.

Kapitalizmin tarihsel ömrünü çoktan tamamladığı, sistemin müzmin hale gelen krizlerin içinde debelendiği, artık kimi ülkelerde yarattıkları savaşlarla emperyalist paylaşma çabalarının yetersiz kaldığı, dünyanın emperyalist güç odakları arasındaki gerginliğin ve topyekûn bir savaş ihtimalinin büyüdüğü, dünyanın her yanında öfke, direniş, tepki, başkaldırıların yaşan-dığı bir dönemden geçiyoruz. Öte yandan gözü dönmüş bir kâr hırsıyla kapitalizm; doğaya, doğal kaynaklara ve doğal yaşama o kadar azgınca saldırıyor ki, eğer emeğiyle yaşayan sıradan insanalar dünyanın kaderine bir an önce el koymazlarsa doğal yaşam – ve dolayısıyla insan soyu- tümden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Bu dönemin çok önemli bir başka özelliği ise devrim için olağanüstü elverişli olanaklar yaratmış olmasıdır. Evvela dünyamız tarihin hiçbir döneminde komünizme hiç bu kadar hazır ve yakın olmadı. Hiçbir dönemde üretimin toplumsal karakteri ile mülkiyetin özel karakteri arasındaki çelişki bu kadar keskinleşmedi. İkinci olarak bilimsel ve teknolojik gelişme, kâr için değil de insan için kullanıldığı takdirde komünist toplumun çok daha kolay ve kısa sürede yaratılabileceği, insanın bu sayede özgürleşerek kendini çok yönlü olarak geliştirebileceği sağlam bir altyapı oluşturmuştur. Üçüncüsü, dünya ölçeğinde büyüyen işsizlik, artan sömürü, dünyanın en kuytu köşelerine kadar uzanan emperyalist yağma, öfkeyi büyütüyor, yerkürenin her köşesinde isyanları, başkaldırıları ateşliyor.

Ne var ki ve ne yazık ki, devrimi yapacak olan sınıf ve devrimin öncüsü olan komünist hareket, hiçbir dönemde bu kadar örgütsüz, bu kadar dağınık ve bu denli hazırlıksız olmadı. İşçi hareketinin örgütlülük düzeyi yetersiz ve sosyalizme uzak, sosyalist hareket ise işçi hareketine uzak ve paramparça. Üstelik Komünizm ve komünist devrim, adından başka komünizmle ilgisi olmayan kalpazanlar, devrimci ve enternasyonalist olmayı Kürt özgürlük hareketini des-teklemekten ibaret gören reformistler, ırkçı gericiliği ‘sol’ diye pazarlayan ulusalcılar, ‘sol’ liberaller, sosyalizmi hiç kavramamış ‘sol’ çocukluk… teorimizi, devrimci örgüt formumuzu, ideolojimizi, komünistlerin devrimci çalışma tarzını kirletip itibarsızlaştırıyorlar. Devrimciliği, komünizmi, devrimci faaliyeti bunların yayınlarından öğrenmeye başlayan gençlerin devrim tutkusu ve komünizm sevgisi çürütülüyor. İşte bu nedenle burjuva solculuklarıyla hesaplaşmak gerekiyor. Komünizmi öncelikle klasiklerimizden, yani Marksizm’in büyük öğretmenlerinden yeniden ve özgür bir kafayla okumak, öğrenmek ve gençlerin devrimi asıl kaynaklarından öğrenmelerini sağlamak gerekiyor. Genç devrimcilere ve işçilere devrimci teoriyi ve eylemi gerçekten devrimci örgüt, devrimci politika ve devrimci faaliyet bütünselliğinde benimsetmek gerekiyor.

Ne var ki Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve yerküremizin direnişler, sokakları dolduran öfkeli kalabalıklar, başkaldırılar ve isyanlarla kaynadığı günümüzde eksik olan, işçi sınıfını devrimci partisidir. Daha ayrıntılı bir deyişle; bütün bu öfke, tepki, direniş ve isyanlara bilinçlilik, örgütlülük, derinlik ve yaygınlık kazandırarak birbirine bağlayacak olan ve bu enerjinin tümünü devrimci bir sel yatağında toplayarak devrime yönlendirecek olan bir parti. Ki bu işlevleri yerine getiren, bilimsel komünizmle sınıf hareketini birleştiren, yani işçi sınıfı, kent ve kır yoksulları ve gençler arasında kök salmış olan bir devrimci öncü, eksiktir; ülkemizde ve dün-yanın her yerinde devrimci kadroların irade koyup öne çıkarak hızla ve cesaretle bu eksiği tamamlamak için kolları sıvamaları gerekiyor.

Günümüzün bu temel karakteristikleri, komünist kadroların görevlerini çoğaltıyor, zorlaştırıyor, teorik ve örgütsel yaratıcılık, üretkenlik ve daha yüksek bir performans göstermelerini zorunlu kılıyor. Bu görevlerin üstesinden gelebilecek kadrolar, hiç kuşkusuz kaya gibi sağlam, çok yetkin niteliklere sahip kadrolar olmalıdır.

Devrimci Kadroların Taşımaları Gereken Nitelikler:

– Apaçık ortada ki, örgütsüz komünist olmaz. Özüyle de, sözüyle de, devrimci faaliyetleriyle de gerçekten komünist karakter taşıyan bir komünist partinin üyesi olmak, komünist olmanın temel şartıdır. Çünkü işçi sınıfının devrimci partisine kabul edilmek onuru kolay kazanılmaz. “ Parti; kapılarını sadece, toplumun komünist ilkeler temelinde yeniden kurulması için dövüşen, iradelerini partinin iradesine tabi kılan, sebatlı devrim savaşçılarına açmalıdır.” diyor Lenin.

Sadece komünist partinin programını iyi özümleyip kabul eden, mutlaka parti örgütle-rinden birinde çalışan, onu mali olarak destekleyen ve partinin verdiği görevi mutlaka yerine getiren kişi komünist adına hak kazanır.

Bir komünist partisinin ve dolayısıyla bir komünistin en temel hedefi kuşkusuz ki, bilimsel komünizm ve komünist hareket ile işçi sınıfını buluşturmak ve işçi sınıfının içindeki en yetenekli, en sağlam proleterleri parti kadrolarına katmaktır. Bu görev, “Komünist Enternasyonal’e Kabul Koşulları”nda şöyle dile getiriliyor:

Madde – 9 ( “Komünist Enternasyonal’e girmek isteyen her parti…”) “…sendikalarda, kooperatiflerde öteki proleter yığın örgütlerinde sistematik ve inatçı bir komünist çalışma yapmakla yükümlüdür. Bu birliklerde, uzun, dirençli bir çaba ile sendikaları komünizm davası için kazanmak zorunda olan komünist hücrelerin kurulması zorunludur. (…)”

– Komünist kadro bir kişi, bir birey olarak komünist ahlakın somutlaşmış seçkin ve canlı bir örneği olmalıdır. Ki bu ahlak ilkeleri;
– İşçi sınıfının ve devrimin çıkarları dışında hiçbir özel çıkarı ve bireysel hesabı, kariyer özlemi olmamayı,
– Proleter alçak gönüllülüğünü,
– Örgüt disiplinine, ilkelere bağlılığı, yüksek bir sorumluluk duygusu taşımayı,
– Yüksek ve sağlam bir karakter, devrimci açık sözlülük ve dürüst bir ahlâk temeline dayanan güvenilir bir kişiliği gerekli kılar.

– Komünist kadro, komünizm ve devrim davasına kendini sınırsızca adamış,

– Sınırsız bir özveri ve en ağır, en tehlikeli sorumlulukları gözünü kırpmadan tam bir cesaretle üstlenecek,

– Yalnızca devrimci dalganın yükseldiği, rüzgârın yelkenleri şişirdiği coşku ve atılım dönemlerde değil, geri çekilme ve siyasi gericilik dönemlerinde de devrimci kalabilen, bununla yetinmeyip devrimci kişiliğini ve faaliyetlerini bu zorlukların potasında yoğurarak pekiştirebilen,

– Zor zamanlarda, zor koşullarda ve zor görevlerde denenmiş sağlamlık ve devrimci yiğitliği kişiliğine mal etmiş,

– Özellikle durgun dönemlerde tam bir karınca sabrıyla ilmik ilmik örer gibi devrimi hazırlamak; yani Lenin’in deyimiyle günlük işlerin kahramanı olan, ancak ve hiçbir takdir ve ödül beklemeyen,

– Proleter alçakgönüllülüğü veya devrimci alçak gönüllülük: Yani emekçiye saygı göstermek, onlara bir öğretmen gibi değil de aralarından biri olarak yaklaşabilen; üzerlerindeki devrimci etkiyi de öncelikle örnek komünist kişiliği, eylemleri ve davranışlarıyla gerçekleştirmek ve en az, öğrettiği kadar emekçilerden de öğrenmeye açık olan,

– Günlük olaylar ve sorunlarla ilgili olarak; burjuva medyasından, profesyonel bur-juva politikacı ve düşünürlerinden gelen saldırılara ve özellikle burjuva sosyaliz-mine cepheden saldıran dupduru bir devrimci bilinç ve yorum temelinde ajitasyon ve propaganda yapmada, her güncel olayın sistemle olan bağlarını kurarak, sınıf analizine tabi tutarak yorumlayabilme becerisinde ustalaşmış

– Ve mutlaka bütün mücadelelerden devrimi hazırlama, devrimi olgunlaştırma ve devrimci kadrolar yetiştirme doğrultusunda yararlanmayı başarabilen; özetle tüm faaliyetleri devrim hedefine bağlamak, bu hedefe bağlanmayan ekmek ve temel haklar mücadelesinin de etkisiz kalacağını emekçilere somut olarak gösterebilen “KADROLAR”dır.

Bütün bunlar, statik değil, dinamik kavaramlardır ve Lenin’in dediği gibi “Bolşevik nitelik; bir kez kazanıldığında bir daha sizi terk etmeyecek bir nitelik değildir; o, her gün yeniden, yeniden fethedilmelidir.”

Tarih içinde bunu ne zaman ihmal etmişsek, ne zaman komünizm hedefini gözden kaçırmışsak, ne zaman kadrolar Bolşevik ruha yabancılaşmışsa hep yenik düştük, en büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz devrimci konumları kaybettik, yenik düştük.

Bir parti gerçekten komünist, yani gerçekten devrimci bir partiyse kadrolarının tümü, dışa karşı savaşımda “tek bir kadro gibi”, Bolşevik bir kadro da tek başına iken “bir örgüt gibi” davranır. Ayrıca çok çalışkan ve bitmez tükenmez bir devrimci enerjiye sahip olmak da gerekir. Tıpkı ünlü Bolşevik Sverdlov gibi; ki Lenin onun için “On kadronun yaptığı işi tek başına yapardı.” demiştir.