Burjuva Siyasetin Yeniden Dizaynı – 3

Cumhurbaşkanlığı seçimleri beklendiği gibi sonuçlandı. CHP ve MHP’nin Erdoğan’ı zorlayacağını düşündükleri ortak adayları, tersine Erdoğan’ı erken zafere taşıdı.  Cumhurbaşkanlığı seçimleri, birçok bakımdan burjuva siyasetin yeniden dizaynının ivmelenerek sürdüğünü gösterdi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:

Birincisi; Erdoğan bu seçimde de alışılmış seçim taktiğini izleyerek kendine oy veren seçmenin önemli bir oranını  konsolide etmeyi başardı. Seçime katılımın görece düşüklüğünü yansıtan oy oranları biryana bırakılırsa, alınan oy miktarlarına bakıldığında, AKP’nin Haziran 2013’de üzerinde oturduğu eğik düzlemdeki kayışının yavaş da olsa sürdüğünü gösteriyor. Seçmen sayısı yurtdışının katılımıyla 2,5 milyon arttığı halde, Erdoğan’ın aldığı oy AKP’nin Mart seçimlerinde aldığı oydan çok az (üçyüzbin) fazla . Seçimin Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu ve Erdoğan’ın devletin bilinen bilinmeyen olanaklarını kullandığı hesaba katılırsa, bu artışın anlamsızlığı daha net görülür.

Seçim kampanyası dikkatle gözlendiğinde aşağı doğru kayışın Erdoğan için bir sürpriz olmadığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın daha önceki seçimlerin aksine bu seçimde “dava” kavramını öne çıkarması, iki ihtiyaca işaret ediyor. Birincisi kayışı ideolojik vurguyu artırarak, seçmeninin önemli bir kesimini militanlaştırarak, şiddeti artırarak durdurmayı amaçlıyor; ikincisi, “dava” Erdoğan’a bağlılığın devamını sağlıyor. AKP içinde olası çözülmelerin önünü ihanet göndermesiyle kesiyor. Ancak yine de AKP’nin geleceğini bu önlemlerden çok, ekonomi ve dış politikada uluslararası sermayenin alacağı tutum belirleyecektir.

İkincisi; bir süreden beri çeşitli biçimler altında sağlanmaya çalışılan CHP-MHP yakınlaşmasında muhafazakar ortak adayla önemli bir yol kat edildi. Her seferinde AKP ve Erdoğan’ın işini kolaylaştıran bu yakınlaşmayla CHP hızla MHP’lileşirken, MHP’de misyon partisi konumuna çekiliyor.  Her iki partinin tabanında yakınlaşmanın sağlanması, – ki cumhurbaşkanlığı seçimi bunun büyük ölçüde sağlandığını gösteriyor- siyasetteki yeniden dizaynın önemli bir aşamasıdır.

Üçüncüsü;  Cumhurbaşkanlığı seçimi 12 yıllık AKP iktidar döneminin en düşük katılımlı seçimi olmuştur. 2014 Mart seçiminde % 89 olan katılım oranı bu seçimde, üstelik aynı strateji ve argümanlarla-Erdoğan’ı kurtarmak ve Erdoğan’dan kurtulmak- yürütüldüğü halde %74’te kalmıştır. Bu oran içinde seçimi çeşitli biçimlerde, geçersiz oy kullanarak aktif boykot edenlerin aranı ise %1,6’dır. Seçime katılımın düşüklüğünün asıl nedeni çeşitli nedenlere, partisine kızgınlığa, umutsuzluğa ve konformist eğilimlere bağlı olarak sandığa gidilmemesidir. Mart yerel seçimleriyle karşılaştırmalı bir inceleme sandığa gitmeyenlerin mutlak çoğunluğunun, partisine kızgın, umutsuz CHP’liler olduğunu doğruluyor.

Dördüncüsü;  Partilerinin seçimlerdeki tavrına bağlı olarak CHP ve MHP tabanında yaşanan ve çeşitli biçimlerde kendini ortaya koyan protesto, bu iki partinin tabanda yakınlaşma eğilimini gölgede bırakmasa da, siyasette hem sağda hem de “sol” da yeni oluşumlara yolu açıyor.

Beşincisi; Seçime kendi adayı ile katılan HDP, Demirtaş’ın kişisel performansının da etkisiyle oy oranını ciddi olarak artırmıştır. Bunun aynı zamanda barış sürecine verilmiş bir destek olduğu inkar edilemez. Ancak burada sorunlu nokta Demirtaş’a, dolayısıyla HDP’ye sempatiyle bakan Kürt olmayan seçmenin barışı büyük ölçüde çatışmanın, dolayısıyla ölümlerin olmaması olarak algılamasıdır. Yani Türk seçmeni gözünde barışçı çözümle  Kürt sorunun çözümünün üst üste düşmemesidir.

HDP yerel seçimlerde adına Türkiyelileşme süreci de denen kampanyasını barışçı çözüm, devletin demokratikleştirilmesi vb. belgileriyle yürüttü. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise bir yandan emekçi haklarını kampanyasının önemli bir unsuru olarak alırken, öte yandan toplumsal uzlaşmayı savundu. Böylece Türkiyelileşme ortak bir yurttaşlık nitelemesini aşarak ideolojik ve politik bir nitelik kazandı. HDP’nin bu adımı en çok da Türk burjuvazisi ve onun medyası tarafından hararetle desteklendi.  Şüphesiz bu gelişigüzel atılmış bir adım değildi. Tersine HDP’nin kendi konumunu netleştirme girişimidir ve muhatabı tarafından da heyecanla karşılanmıştır. Bu belki de sözünü ettiğimiz siyasetin yeniden dizaynının bugünkü  konjonktürdeki en önemli gelişmesidir.

Altıncısı; Sosyalist hareketin farklı parti ve grupları, yerel seçimde olduğu gibi cumhurbaşkanı seçimlerinde de farklı tavırlar ortaya koydular. Sosyalist hareketin HDK, HDP içinde yer alan kesimi 1. turda Demirtaş’ı destekleyeceklerini, başka bir kesim Demirtaş’ı dışarda bırakarak geri kalan adayları desteklemeyeceklerini, bir üçüncü kesim de her zamanki gibi seçimleri boykot edeceğini açıkladı. Komünist Hareket seçimlerin sınıfsal temsil durumuna dikkati çekerek  tutumunu “temsil edilmediğin seçimde oy kullanma” olarak belirledi. Hangi tutumun daha doğru olduğu başka bir tartışma konusudur. Bizi burada asıl ilgilendiren seçim sürecinin sosyalist hareket üzerindeki etkileridir.  Seçim sürecinde sosyalist hareket bir kez daha güçsüzlük, dağınıklık ve bunların yol açtığı sorunlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır.  Bu durumun kaçınılmaz sonucu birlik girişimlerinin yeniden sosyalist hareketin baş gündem maddesi haline gelmesidir.

HDP’nin seçimde aldığı yol ve özellikle partisini protesto eden ciddi sayıdaki CHP seçmeninin seçimlere katılmaması, kapitalist eğik düzlemde burjuva partilerin birbirinin üzerine yığılması sonucu siyasette oluşan “sosyal demokrat”  boşluğun çekiciliği, kendini güçsüzlükle malul eden sosyalist harekette yeni güç arama stratejilerini harekete geçirmiştir. Sosyalist harekette yaşanan ideolojik, politik ve örgütsel deformasyon dikkate alındığında bu eğilimin önünde ciddi bir engelin olmadığı da açıktır. Bu yolun daha önce birkaç kez denenmiş olması ise sadece unutulması gereken bir teferruattır. Fondaki aynı müziktir, “koşullar değişti, değişime direnilemez.”

Tarih bize birlik fikrinin güncelliği ve çekiciliğine kapılanların, değiştirmek için yola çıktıkları yapı tarafından değişime uğratıldıklarını onlarca kez gösterdi. Devrimcilik zor olana soyunmak, kendi söz ve eylemini örgütlemektir. Bunun için zordur ve onurludur.