Birleşip Ayrışmalardan HDK ve HDP’ye

HDK veya çatı  partisi oluşumu düşüncesi ÖDP sürecinden hemen sonra gündeme gelmişti. ÖDP oluşumu eksiler artılar düşünülmeden bir heyecanla oluşturuldu, iyi niyetlerle tüm sorunların üstesinden gelineceği sanıldı. Ama yaşam bunun böyle olmadığını ve olamayacağını gösterdi. İlk günden itibaren ayrı düşüp ayrı eylem biçimlerini savunan insanların biraraya gelseler bile bir olamayacakları, yaşanarak denendi.  Böylece de parti varsayılan oluşum içinde bir sürü particikler oluştu. O zamanlar bazı bileşenler her gelenek kendini örgütlesin ama muhalefeti aynı çatı altında yapabileceğimiz bir çatı partisi oluşturalım düşüncesini gündeme getirdiler. Bu düşünce o zamanlar fazlaca kabul görmediği için yaşama geçmedi ve ÖDP’de tek düşünce grubu kalana kadar ayrışmalar sürdü. Ayrışmalar sürerken de birleşirken  olduğu gibi kayıplar sürüp  kazanan olmadı. Birleşirken arkada bırakılanlar kadar, ayrışırken de arkada bırakılanlar oldu.

O yıllarda böyle bir düşüncenin yaşama geçmemesinin asıl nedenlerinde birisi ve en önemlisi karşılıklı güvensizliklerdi. Kürt Özgürlük Hareketi, sosyalist oluşum ve hareketlerin ne dediklerini algılayamıyor; sol sosyalist hareketlerde K.Ö.H tarafından sönümlenmekten korkarak bahaneler üretiyorlardı. Korkuları yersiz değildi, çünkü sayabileceğimiz bir sürü nedenden ötürü siyasal etkisi yok denecek kadar zayıf bir oluşumlar topluluğuyla mücadele alanında gittikçe güçlenen,  ivme kazanan diğer topluluk bir araya gelecekti. Aslında o zamanlar K.Ö.H’de de bu düşünceye direnenler vardı. Haklıydılar çünkü, can pahasına sürdürdükleri bir savaşım sonucunda kazandıklarını henüz belirsiz olan bir sürece bırakmak istemiyorlardı. Kısacası bu oluşum, o zamanlar benzeri bir çok nedenden ötürü yaşama geçemedi.

HDK’ya benzer ilk oluşumun temelleri 1999 seçimlerinde Kürt Özgürlük Hareketinin Sol ve sosyalist hareketle seçim işbirliğini gündeme getirip tüm egolarından arındığını vurgulamasıyla atılmıştır. Bu birliktelikler bazı aydın ve sol parti liderlerini meclise taşımış olmakla birlikte K.Ö.H’ ninde metropollerde kendini test etmesini sağlamıştır.  Bu da gösteriyor ki  K.Ö.H gücünün zirvesindeyken böyle bir oluşuma katılıp ön ayak olmuş, diğer parti ve hareketler ya güçsüzlüklerinin verdiği bir çekingenlikle, ya da küçülmelerden yaşadıkları ruh haliyle bu oluşumda yer almışlardır. Elbette bu oluşuma dair bir yığın ortak değerler vardı. Ama şunu bilmeliyiz ki bu oluşumlar içinde bulunan örgütlerde her hangi birisi ülke siyasetinde hatırı sayılabilecek bir güçte olsa, tartışmalar bu kadar kısa sürüp bu kadar kısa sürede yaşama geçmezdi. Daha mı iyi olurdu, daha mı kötü olurdudan ziyade, bir arada siyaset yapmanın ön koşulları belki de daha fazla  yaşama geçerdi. Böylece önceleri HDK şimdi ise HDP’ de neyin ne olduğu tam anlaşılır olurdu belki de…

HDP şu anda sisteme muhalif bir oluşum olarak lanse ediliyor. Aslında öyle değil. Sisteme muhalefet edecek bir oluşum sınıfsal olmalı ve sistemi devirme hesapları yapmalı. Oysa HDP programı ve ilkeleriyle mevcut Kapitalist düzen içinde bazı sosyal hak ve özgürlükleri genişletmek ve bugünün gerici faşist partilerine muhalefet etmek için oluşturulmuş bir cephe partisidir.  Bu cepheyi oluşturanlar içerisindeki bireyinden partilere kadar herkesin ayrı ayrı beklentileri var. Sosyalist olduğunu iddia edip sosyalizmi getireceğini vurgulayanlardan çevrecilere ve yalnızca bireysel özgürlüklerinin yaşama geçmesini yeterli görenlere kadar herkes bu oluşumun  içinde ve herkes bu oluşumu kendi görüş güzergâhından yorumluyor. Şimdi denilebilir ki bu parti ve oluşumun ne isteyip istemediği program ve tüzüğünde yazıyor. Ama öyleyse ve tek seçenek buysa diğer bileşen partilerin program ve tüzükleri ne oluyor? Bu parti seçimlerde boy göstermek için oluşturulmuşsa ve herkesin herkese güveni tam ise, kurulu ve seçim yeterliliğini kazanmış bir sürü parti var. Bölge partisi değil de ülke partisi olmaksa amaç BDP var; onu ülke partisi yapmak daha mı zor? 1995’ lerde HADEP’ le seçime girilip ülke genelinde seçim çalışması yapılırken koşullar daha mı iyiydi? İşte bu sorular HDP kurucuları tarafından henüz yanıtlanmamış sorulardır.

Ayrıca ilk seçimlerde batıda HDP, doğuda BDP ile girilecekse bunu başkalarına anlatmak olası mı? Aynı şeyleri düşünüp ayrı partiler olarak seçime girmek, HDP’yı oluşturan parti, grup ve kişilerin kurdukları partiye, yola çıktıkları bileşenlere karşı güvensizliğinden başka bir anlam ifade edebilir mi? Eğer batıda BDP ile seçime girmemenin nedeni BDP’nin öne çıkan Kürt kimliği ise,bu BDP’ye oy vermeyecek batıdaki seçmenin oylarının HDP ile alınabileceği anlamına gelir ki, en hafif deyimi ile tam bir siyasi körlüktür.Sorun Kürdistan’da HDP’ yi BDP’ nin yerine koyup anlatmak kısa sürede zor olur sorunuysa, bağımsızları o kadar zor koşullarda seçebilen örgütlü bir halkın bunu algılayamaması olası değil. BDP içerisindeki bazı görüş ve gruplar HDP’ yi içselleştirememişse bu içselleştirme ileride nasıl olacak? HDP içerisindeki unsurların kafaları hâlâ bulanıksa, o zaman geçmiş birliklerde yaşanan sorunlar yine ortaya çıkacak demektir. Böyle olursa da her bileşen kendi doğrularını öne çıkarıp kendi bildiğini okur ve seçimde test edilmek üzere oluşturulan oluşumun özellikle batıda üyeleri kadar oy alamayan bir durum ortaya çıkar, ki bu da bütün iyi niyet duygularını ortadan kaldırır.

Dünyada bu tür çatı partilerinin örneklerinin varlığını biliyoruz. Ama bu partiler sistem içinde kapitalist sisteme adalet getirip sistemi terbiye etme anlayışıyla yola çıkıyorlar. Zaten başka olması da olası değil. Örneğin Yunanistan’da şimdikiler yerine SYRİZA iktidar olsa ne olacak? Belki belirli süre nefes alınıp, sömürünün de bir adabı olduğu anımsanıp kurallara göre sömürü oluşturulacak. Başka ne yapılabilir ki ?!. Kapitalist sistem sömürü üzerine dizayn edilmiş bir düzen olduğuna göre, bir şekilde sömürü devam edecektir.

HDP’nin kendisini üçüncü yol olarak tarif etmesi onun niteliğini de aydınlatıyor. Bu kapitalist topluma göre konumlanmaktır. Bu, toplumda iki yol var, üçüncüsü de biziz demektir. HDP’ ye verilecek destek bunlar bilinerek verilmelidir. Ülkemizde sonuna kadar inanıp yaşanan hüsranlar çoklukla yaşandığı için, yeni bir hüsran olmaması adına bilinerek bu oluşumun hakkı verilmelidir.