Böl, Parçala, Hükmet – Yusuf Erdem

Bu günlerde emperyalist burjuvazinin ve burjuva ideolojisinin gözde “kâhini” George Friedman’in “Gelecek 10 Yıl” adlı kitabını gözden geçiriyorum. Eserin 22. sayfasında çok açık sözlü, müthiş bir itirafla karşılaştım. Paylaşmak istediğim bu itirafta, kadim Roma İmparatorluğu’ndan Britanya (İngiliz) İmparatorluğu’na ve günümüzün ABD’sine kadar emperyal taktiğin özünün hiç değişmediğini görüyoruz: Böl, parçala, birbirine düşür ve yönet!

Friedman, söz konusu paragrafta şunu söylüyor:

“Amerikan politikası kaçınılmaz olarak önümüzdeki on yıl boyunca Eski Roma ve yüz yıl öncesinin Britanya’sından öğrendiği dengeli, evrensel stratejiye dönmek zorunda. Bu eski kafalı emperyalistler sadece kaba güçle hüküm sürmediler. Bunun yerine hakimiyetlerini korumak için bölge güçlerini birbirlerine düşürdüler ve onları da karşı koyabilecek başka güçlere karşı kışkırtıp birbirlerine düşman olmalarını sağladılar. Karşıt güçlerin birbirlerini zayıflatmalarından yararlanarak güç dengelerini korudular ve aynı zamanda imparatorluğun emperyalist çıkarlarını güvenceye aldılar. Ayrıca kendilerine bağımlı olan ülkeleri ticari çıkar ve diplomasiyle birbirlerine yakın tuttular. Bunun rutinleşmiş uluslararası bir nezaket davranışı olduğunu söyleyemeyiz. Aksine kurnaz bir yönlendirmeyle komşuların emperyal kuvvetlere karşı hissettikleri güvensizlikten çok daha yoğun bir şekilde birbirlerinden kuşku duymalarını sağladılar. İmparatorluğun askerlerine dayanan doğrudan bir müdahale, uzak bir olasılık ve son çareydi.”

Bu emperyalist tuzaklara düşmemek için, gerçekliğin doğru bilgisine erişmek; yani görüntünün arkasındaki asıl görülmesi gerekeni -hareket halindeki gerçekliğin bütün ilişki, çelişki ve bağlantılarını- görebilmek gerekir. Bilgi özgürleştiricidir ve Engels’in dediği gibi “ Özgürlük, zorunluluğun bilincine varmaktır.” ve gerçekliğin doğru bilgisi olmadan, gerçekliğe doğru müdahalede bulunamazsınız.

Daha bir açıklıkla söyleyelim, bu emperyal tuzaklara düşmemek için;

– Öncelikle binlerce yıldır özü değişmeyen emperyal stratejiyi iyi tanımak, devrimci tarih ve toplum ( ve sınıflar ) analizi silahını kullanarak olanı biteni doğru ve derinden kavramak, böylece kurulmak istenen tuzakları vakitlice sezmek ve onları boşa çıkarmak gerekir.

– İşbirlikçi burjuvazi ve onun gerici iktidarları; emperyalist efendilerinin bütün oyunlarını, tuzaklarını, strateji ve taktiklerini onlarla işbirliği içinde veya kendi özel amaçları  doğrultusunda kullanacaklardır ve kullanmaktadır. Yani emperyalizmin suç ortaklarının da hakimiyetlerini sürdürmek için tıpkı efendileri gibi ve aynı şekilde ülke içindeki tüm muhalefet güçlerini, mağdur ve mazlumları birbirine düşürmek için kurmayacakları tuzak, işlemeyecekleri cinayet yoktur.

-Emperyalist haydutların ülke içinde ve bölgemizde din, inanç, mezhep, kültür ve ulusal kimlik farklılıklarını kaşımasına fırsat vermemek için Söz ve Eylem’in sloganlaştırdığı biricik devrimci strateji olan “Halklar arasında savaşa, sınıflar arasında barışa hayır!” politikasını uygulamak gerekir. Yani tüm inançlar ve kimlikler arasında tam eşitliği sağlamak için, hangi kimlikten olursa olsun, tüm işçilerin ve emekçilerin bütün kötülüklerin temel kaynağı olan burjuva mülkiyet düzenini yok etmek üzere kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele birliğini gerçekleştirmek gerekir. Yaklaşık yüz yıl önce Avusturya işçi sınıfı meydanlarda ve barikatlarda büyük bir coşkuyla söyledikleri marşlarında “ Anamız amele (işçi) sınıfıdır / Yurdumuz bütün cihandır bizim. // (…) Din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz / Sanki doğduk bir anadan!” diye boşuna haykırmadılar.

Şu anda tutulması gereken yolu, – yaptığı benzetme yakışıksız ve çarpıtılmaya elverişli olsa da- HDP Eşbaşkanı Demirtaş, HDP’nin İstanbul Kongresi’ndeki konuşmasında işaret etmektedir. Ortadoğu’da emperyalist müdahalelere izin verilmeyeceği, verilmemesi gerektiğini özellikle vurgulayan Demirtaş, emperyalistlerin 100 yıl önce Ortadoğu’yu tarumar ettiğine dikkat çekerek şunları söyledi:

“ Geldiğimiz nokta bu mücadelede artık dananın kuyruğunun kopacağı yerdir. Yüz yıl önce coğrafyamızda, Ortadoğu’da bir kez daha bu şekilde dizayn süreçleri yaşanıyordu. Bir kez daha bizim kaderimizi, bize sormadan bize rağmen çizmişlerdi. Ama bugün buna fırsat vermeyeceğiz. Dananın kuyruğu kopacaksa bunun yüz yıl önceki gibi kuyruk değil dana bizde kalacak. Bizi Suriye’deki gibi paramparça etmek isteyecekler. Kürt, Türk ile Arap’la aynı binada aynı şehirde yaşayamaz hale gelirse o zaman işte emperyalistlere ekmek çıkacak”

Demirtaş; ‘halklar arasında barış olursa Ortadoğu’da emperyalizme ekmek çıkmaz’ diyor. Çok doğru. Komünistler de ‘halklar arasında savaşa hayır’ diyor, özgürlüğü için savaşan bir halkın kendi kaderini eline almasını ‘ama’sız, ‘fakat’sız destekliyor  ve fakat bununla yetinmeyip ve bu hedefi kalıcı olarak gerçekleştirebilmek için ‘sınıflar arasında barışa da kesinlikle hayır’ diyor. Onlar için emperyalist haydutluğun temelinde uluslararası tekelci kapitalizmin çıkarları yatar. Bunların suç ortağı da işbirlikçi burjuvazidir. Ve burjuvazinin politik planda yansıması, siyasi gericiliktir, savaş kışkırtıcılığıdır, halkları birbirine düşman etmektir, sömürü, baskı ve zulümdür.

Halklar arasında eşitliği, kardeşliği, barışı ve gerçek çözümü getirmek üzere tutulacak yol ise proletarya enternasyonalizmi temelinde, işçi sınıfının önderliğinde bütün mağdur ve mazlum-ların kapitalist emperyalizme karşı, işbirlikçi burjuvaziye ve onun gerici iktidarlarına karşı ortak bir mücadeleye girişmek; baskı, zulüm, sömürü, doğanın ve doğal yaşamın yok edilmesi, savaş… gibi bütün kötülüklerin kaynağı olan kahrolası burjuva özel mülkiyet düzenini yok etmeyi, burjuvaziyi iktidardan indirip ezmeyi, sömürüsüz bir kardeşlik ve özgürlük dünyasını işçi sınıfının ve halkların namuslu elleriyle kurmayı hedeflemektir. Böylesi bir anlayışla ve bu hedefe erişmek için kararlı bir mücadeleye giriştiğiniz anda özgürleşmeye de başlarsınız.

Kaldı ki işbirlikçi burjuvazinin ve onun gerici iktidarlarının ‘fıtratında’ her türlü kötülük, her türlü tuzak, oyun ve oyalama vardır; ancak gerçek ve kalıcı barış, demokrasi, özgürlük ve demokratik çözüm yoktur. Ancak her gün güç dengesinin biraz daha kendinizden yana ağırlık kazanmasını sağlayarak, sürekli güç kazanarak onu taviz vermeye mecbur edebilirsiniz. Güvenmek ve güven duyarak güçsüz düşmek, asla! Bu, ölüm demektir.

Bu çetin mücadelede esas olarak sınıf pusulasını elden bırakmamak; bir halkın dili, kimliği, onuru ve özgürlüğü için 40 binden fazla kızını ve oğlunu kurban vererek ödediği ağır bedeli, biriktirdiği devrimci enerji ve birikimi, bu mücadelenin asıl kahramanları olan yoksul Kürt köylüsünü, Kürt işçisini, Kürt gençlerini ve özellikle Kürt kadınlarını; onların geçirdiği muazzam devrimci dönüşümü ve geleceğe yürüyüşlerini düşman sınıfa kurban etmemek için çok dikkatli olmak, dostunu düşmanını iyi tanımak gerekir. Zira Osmanlı’da oyun çoktur.

Halklar arasında savaşa, sınıflar arasında barışa hayır!